BBP Genel Başkanı Destici : PKK Ermeni Pontus Artıklarına Sesleniyorum
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
BBP Genel Merkez Binamızda düzenlediği basın toplantısında konuşan Genel Başkan Mustafa Destici, "PKK Ermeni Pontus artıklarına da sesleniyorum.." diyerek sürdürdüğü konuşmasında; "Türk devletinin binlerce yıl hüküm sürdüğü bu kadim topraklarda, aziz milletimiz bu tecrübeyle bir arada yaşamayı becerecek ve birliğine zarar verdirmeyecek kendine has farklı ama etkili dinamikler edinmiştir! Önümüzdeki süreçte bir erken seçimle yada başka şekilde iktidar değişikliği değil bir sistem değişiklik gidişatı görüyorum ve böyle olacaktır. Saray rejimi yıkılacak , Türkiye Cumhuriyeti Devleti gelecek siyasetçilere de, Makus kaderden kaçış yok diyen PKK Ermeni Pontus artıklarına da sesleniyorum. Evet dün olduğu gibi bugünde yarında bu kafayla giderseniz sizler için makus kaderden kaçış yok. Bu yüzden kimse “gayri meşrû” yollarla “iktidar mücadelesi” vermenin rüyasını dahi görmesin! " dedi.
Toplantıda, Gündeme ilişkin değerlendirmelerini yapan BBP Genel Başkanı Destici, " Koronavirüs normalleşme süreci", "Darbe tartışmaları", ''Terörle mücadele" ve diğer konularla ilgili açıklamalarda bulundu.
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, Koronavirüs normalleşme süreciyle ilgili yaptığı açıklamada, ''Yapılan son Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalarla, Koronavirüs salgınıyla ilgili uygulanan sınırlamaların, kademeli olarak kaldırılması yönünde ilk adımların atıldığını görüyoruz. Test sayılarımız artıyor. Tespit edilen vaka ve ölüm sayılarında önemli düşüşler gözlemliyoruz. Bu noktaya gelmemizde, sürecin basiretle yönetilmesinin ve milletimizin büyük bir çoğunluğunun kurallara uyma konusundaki gayretlerinin yanında,elbette sağlık çalışanlarımızın önemli payları var. Hepsine, partim, camiam ve milletimiz adına tekrar, ayrı ayrı teşekkür ediyorum 23 Nisan tarihinde uygulanan 4 günlük, 1 Mayıs tarihinde uygulanan 3 günlük olmak üzere, hafta sonları uygulanan sokağa çıkma kısıtlamalarının, genel tablonun iyileşmesine önemli katkılarının olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin, süreci, diğer tüm dünya ülkeleriyle kıyasladığımızda, örnek bir başarı ve disiplinle yürüttüğünü söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanı, hükümet başta olmak üzere Sağlık Bakanımıza ve Bilim Kurulu üyelerimize ve bu sürece katkıda bulunan emek veren herkese aracılığınızla tekrar, gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum.'' ifadelerini kullandı.
''MÜCADELE BAŞARISI BİZİ YANILTMAMALI''
Tedbirleri gevşetirken dikkatli olunması gerektiğini belirten Genel Başkan Destici '' Bugün için, rakamların diğer ülkelere göre olumlu seyretmesinin ve mücadelenin başarıyla sürdürülüyor olmasının hiçbirimizi yanıltmaması gerekir. Çok ağır şartları yaşıyoruz. Bugün itibariyle, toplamda 3521’i bulan, düşüşe geçmesine ve dün 59 olarak kayıtlarda yer almasına rağmen, günlük ortalama 100 civarında seyreden ölüm sayısı, Cumhuriyet tarihimizde ilk kez karşılaştığımız bir durum. Vaka ve ölüm sayılarının düşme eğilimine girmesinden dolayı asla rehavete kapılmamalıyız. Önlemleri terk ettiğimiz taktirde, düşüşe geçmiş görünen tablonun, büyük bir hızla tersine dönebileceğini asla unutmamalıyız. “Aşı geliştirilene ve her vatandaşımıza uygulanana kadar” veya “kesin etkili bir ilaç bulunana kadar” -maalesef- korunma önlemlerini devam ettirmemizin dışında bir seçenek görünmüyor. Şu ana kadar uygulanan önlemler sayesinde, vaka sayımız, hastanelerimizin kapasitesini aşmadı. Bu sayede, bizim dışımızdaki pek çok ülkede üzüntüyle izlediğimiz hadiseleri, şükürler olsun, ülkemiz ve milletimiz yaşamadı. En çok dikkat etmemiz gereken konulardan biri de bu olmalı:Tedbirleri gevşetip, vaka sayısından dolayı hastanelerimizin hizmet vermekte zorlanacağı duruma, o kırılma noktasına asla yaklaşmamalıyız.'' şeklinde konuştu.
''VATANDAŞIMIZI MAĞDUR ETMEYE DEVAM EDİYORLAR''
Koronavirüs sürecinde herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini söyleyen Genel Başkan, ''Hepimizin aklında, sosyal hayatın ne zaman eski şartlara döneceğiyle ilgili sorular var. Vatandaşlarımız tarafından da bize sıklıkla yöneltilen bu sorunun muhatabı oluyoruz. Tekrar etmekte fayda var: Aşı geliştirilene ve her vatandaşımıza uygulanana kadar veya kesin etkili bir ilaç bulunana kadar tedbir ve korunma önlemlerini devam ettirmek zorundayız. Normalleşmeyle ilgili, tahminleredayalı bir takvim oluşturmanın son derece yanlış olduğunu ayrıca ifade etmek istiyorum: Güvenlik önlemleriyle ve normal hayata dönüşle ilgili atılacak her adımı salgının seyri belirlemelidir. Daha önce de ifade etmiştik:
Şehirlere giriş çıkışlarla ilgili toptancı bir anlayış yerine, şehirlerimizdeki vaka sayıları ve genel durum, alınması gereken önlemlerle ilgili yol gösterici olmalıdır. Hükümetimizin de son toplantısında, aynı istikamette kararlar aldığına memnuniyetle şahit olduk. Şehirlerarası nüfus hareketleriyle ilgili kısıtlamaların, rakamların olumlu seyretmesinde önemli bir payı olduğunu ve zaruri haller dışında, Mayıs sonunda tekrar değerlendirilmek üzere, devam ettirilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyim. Ayrıca; maalesef her kriz döneminde olduğu gibi haksız kazanç sağlamaya çalışanlar, bu dönemde de vatandaşlarımızı mağdur etmeye devam ediyorlar. İlaveten, bu dönemde, denetimlerin ve tedbirlerin mümkün olduğu ölçüde artırılmasının önemine dikkat çekmek istiyorum. Yine , pandemi ve sınırlamalar nedeniyle işlerini, gelirlerini kaybeden vatandaşlarımızı ve özellikle dezavantajlı kesimleri korumak, onlara destek olmak, elbette devletin, aynı zamanda hepimizin görevi. Hepimiz birbirimize karşı sorumluyuz. Sorumlu olmak, sorumlu davranmak zorundayız. İktidar da, muhalefet de, yerel yönetimler de, sivil toplum örgütleri de, fert fert vatandaşlarımız da hepimiz, üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmeliyiz. Bu zor günleri, ancak bu şekilde, mümkün olan en az zararla atlatabiliriz. '' dedi.
''PARTİ OLARAK SALGIN SONRASINA DAİR ÇALIŞMALAR YÜRÜTÜYORUZ''
Pandemi süreci sonrasına dair değerlendirmelerde de bulunan Genel Başkan Mustafa Destici '' Yaşadığımız pandemi sonrası, dünyayı ve Türkiye’yi her alanda yeni ve alışık olmadığımız şartlar ve sorunlar bekliyor Tüm dünyada, ekonomi ve dış ticaret başta olmak üzere, yeni şartların ve köklü bir değişimin sinyalleri görülüyor.
Büyük Birlik Partisi olarak, ara vermeden, Genel Merkezimizin yetkili kurullarıyla, teşkilatlarımızla ve yerel yönetimlerimizle video konferans yöntemiyle toplantılarımıza devam ederken bir yandan da bu alanda, dünyanın nasıl bir ekonomik ve sosyal düzene yöneleceği, Türkiye’nin nerede konumlanacağı ve hangi tedbirleri almamız gerektiğiyle ilgili, partililerimizle ciddi bir çalışma yürütüyoruz. Yaşadığımız salgını öngörmek belki mümkün değildi ama bundan sonrasıyla ilgili, muhakkak öngörülü ve feraset sahibi olmak zorundayız. Buradan, siyaset başta olmak üzere, devletin, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin, görevli, uzaman ya da yetkili oldukları alanlarla ilgili, geleceğe yönelik çalışma ve hazırlık yapmalarının önemine dikkat çekmek istiyorum.
Önümüzdeki dönemin en önemli argümanlarından biri “kendi kendine yetmek” olacaktır. Özellikle, gıda ve sağlık başta olmak üzere, temel ihtiyaç maddeleriyle ilgili bir üretim planlaması yapılması önceliklerimizden olmalıdır. Bu süreçten çıkaracağımız önemli dersler var. Başta “süper güç” olmak üzere pek çok kavramın, yaşadıklarımızdan sonra yerle bir olduğunu düşünüyorum.
Devletlerin sahip oldukları askeri gücün, altın ve para rezervlerinin, bazen ne kadar anlamsız olduğunu herkesin, hepimizin görmesi, gerçek gücün ne olduğunu yine hepimizin sorgulaması gerekiyor. Vatandaşlarını, paraları yoksa hastanelere sokmayan, parası olanlara bile yatak bulamayan, cenazelerini gömemeyen, sağlık çalışanlarına bile maske, hastalarına solunum cihazı temin edemeyen, ambulans göndermek için vatandaşlarından astronomik ücretler isteyen, başka devletlerden, parasıyla bile maske alamayan sözde “güçlü” devletler, bugün itibariyle durumlarını, o ülkelerin vatandaşları da kendilerini yönetenlerin onları hangi noktaya taşıdıklarını ciddiyetle gözden geçirmeliler. Yüz yılı aşkın bir süredir, diğer devletlerle ilişkilerini en kolay şekilde, “Haydutluk” kelimesiyle özetleyebileceğimiz sözde “büyük” devletlerin, bütün zırhları, 120 nanometre boyundaki (bir milimetrenin 10 binde biri kadar) bir virüse çarptı ve darmadağın oldu. Umuyoruz ve diliyoruz ki, yaşadığımız acılar, varlıklarını başkalarını sömürerek devam ettiren devlet ve siyaset anlayışını biraz olsun insani değerlere yaklaştırır.'' ifadeleriyle bundan sonrasına dair atılacak adımların neler olması gerektiğine ilişkin vurgular yaptı.
''TOPLUMUN FAY HATLARI KIRILIRSA...''
Son günlerde yaşanan terör saldırıları ve aynı zamanda jeim ve darbe tartışmalarıyla ilgili de konuşan Genel Başkan Destici ''Bu şartlarda bile, terör saldırılarına maruz kalıyoruz. Bu hafta, Bitlis'in Sehi bölgesi yakınlarında PKK'lı teröristlerle çıkan çatışmada jandarma uzman çavuşlar Eyüp Fidan ile Hasan Kuzukardeşlerimiz ve Siirt’in Pervari ilçesinde, mayınlı saldırı sonucu Piyade Uzman Onbaşı Bekir Gündeş kardeşimiz şehit oldular.Şehitlerimize rahmet ailelerine ve yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Yurt içinde ve sınırlarımızın ötesinde vatan savunması için görev yapan güvenlik güçlerimize, kahraman Mehmetçiklerimize muvaffakiyetler diliyorum.
Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, terör gruplarına, kendi ifadeleriyle “Binlerce TIR” silah gönderenlerin, oluşturdukları bataklığı temizlemek için oradayız. Bölgenin kaynaklarını yağmalamak adına, bölgeye silahlarıyla birlikte kan ve gözyaşı taşıyanların, yarattıkları bataklıkta boğulacaklarına, milletimizin bu zor günlerden, bu zor şartlardan güçlenerek çıkacağına inancımı da ayrıca ifade etmek istiyorum. Tuhaf bir şekilde “rejim”, “seçim” ve “darbe” tartışmalarına sokulmaya çalışıyoruz. Cumhuriyetin kurulduğu günden beri, zaten 27 yıl tek parti idaresi altında geçmesine rağmen, 97 yılda 66 hükümet görev yaptı. Ortalama 1,5 yılı bile bulmayan yönetimler, -tamamı dış destekli- çok sayıda askeri müdahaleye, sayısız darbe girişimine, iç ve dış baskılarla yaşanan antidemokratik müdahalelere, gerginliklere, olumsuzluklara sahne oldu.
Bizim kanaatimize göre, konumu, kaynakları, insan gücü, devlet geleneği ve taşıdığı potansiyeliyle, dünyanın en güçlü devleti olabilecek Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğundan beri geçen 100 yıla yaklaşan sürede, dış baskıların ve iç çekişmelerin sebep olduğu entropi haliyle, tüm enerjisini,milletine hizmet etmek, onu geleceğe taşımak yerine, bahsettiğimiz sıkıntılarla kaybetti.
Bugün, ülkemizi, küresel salgının ve terörün yıkıcı etkilerinden nasıl koruyup, nasıl daha ileriye, nasıl daha güvenli bir geleceğe taşıyabileceğimizi tartışmamız gerekirken, siyasetçilerin bir rejim tartışmasını gündeme sokmaya çalışmalarını biraz da şaşkınlıkla karşıladığımı belirtmek istiyorum. Halkımız, referandumla, tamamen meşruiyet içerisinde, bir anayasa değişikliğini gerçekleştirdi. Yapılan düzenlemelerle, demokrasinin en temel kurallarından birine nihayet uyum sağlayarak “Yasama” ve “Yürütme”ninkesin çizgileriyle ayrıldığı, Meclisimizin baskılardan uzak bir şekilde, asli görevleri olan “Yasama” ve “Denetleme”yi yerine getirdiği bir dönemi yaşıyoruz. Örneklerini sayısız kez gördüğümüz, parlamento üzerinde kurulan baskılarla, meclis aritmetiğinin değiştirildiği, bu yollar hükümetlerin devrildiği, hükümetlerin kurulduğu, milletin neredeyse her yıl yapılan seçimlerle hiçbir problemini çözemediği, devletin hiçbir planlama yapamadığı, idarenin popülizme ve vesayet rejimlerine mahkum edildiği bir dönemi artık geride bıraktık.
Darbecilerin yaptığı değil, halkın oylarıyla kabul ettiği bir anayasaya göre şekillenmiş bir idare görev yapıyor. Hükümet ve parlamento, hiç kimsenin üzerine şaibe düşüremeyeceği, hukuka ve demokratik teamüllere uygun yapılmış bir seçimle şekillendi. Tarihinde belki ilk kez, seçmenin tamamına yakını, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil ediliyor. Bir aksaklık varsa, değiştirilmesi yahut düzeltilmesi gereken bir eksiklik varsa, bunu hem Meclis’te hem de sandıkta gerçekleştirmek için hiçbir engel yok. Buna rağmen, ülkeyi istikrarsızlaştırmaya yönelik girişimlerin milletimiz tarafından rağbet görmeyeceğini düşünüyor, hepimizin, iktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasi partilerin, yapıcı, ülkeye ve millete katkı sağlamayı amaçlayarak siyaset yapmalarının,daha doğru olmasının ötesinde onların asli görevleri olduğu söylemek istiyorum.
Darbe tartışmalarıyla ilgili ise; ''Türkiye’de, darbeleri, darbe teşebbüslerini görmüş insanlar olarak; darbelerin hangi saiklerle gerçekleştiği ve bizi hangi noktaya getirdiği bütün açıklığıyla gözler önündeyken, birtakım kişilerin buna tevessül etmelerinin, “ihanet” kelimesinden başka Türkçede hiçbir karşılığının bulunmadığını da söylemek zorundayım. Bilhassa Korana Virüsü Salgını’yla mücadele tablosunun lehimizde bir görünüme kavuşmaya başladığı ülkemizde; bir haftadır, sanki düğmeye basılmışçasına “darbe” ve “iç savaş” tartışmalarının başlaması oldukça manidardır.
Bildiğiniz üzere, bu yapay süreç başladığından beri bizler; “ülkemizin Korana Salgınıyla mücadele, iç güvenlik ve dış güvenlik meselelerimiz ve ekonomi olmak üzere üç ana gündemi olduğunu, böyle yoğun ve zor bir gündemin darbe ve iç savaş çığırtkanlığıyla sulandırılmak istendiğini” altını çizerek vurguladık. Böyle bir yoğun gündemle uğraşan devletimizi bu tip yapay konularla iddialarla ve tehditlerle meşgul etmek, ülkemizin mukadderatıyla oynamaktan başka bir şey değildir. Mücadele ettiğimiz bu kriz ortamında “acaba bu kriz bizler için içinde hangi fırsatları barındırıyor” diyerek, durumdan kendilerine vaz’iyed çıkaran fırsatçı şer odaklarının "öncelikli" amacı, zaten gerginleşen toplumumuzun fay hatlarını daha da germektir! Eğer toplumdaki çatırdayan fay hatları ‘gerçekten’ kırılır ve enerji boşaltmaya başlarsa, nereyi-kimleri-nasıl yıkacağı kestirilemez! Bir bakmışsınız, bu ülkenin beka parametrelerini alt üst etmek isteyenler dahili ve harici şer odakları kendi kazdıkları kuyuya düşmüşler! Her ne kadar ülkemiz gerilimi yüksek ‘malzemelere’ sahip olsa da, ‘üniter devlet’in kıymetini bilen milyonlarca irfan sahibi çoğunluğa sahiptir.'' ifadelerini kullandı.
''PKK ERMENİ PONTUS ARTIKLARINA SESLENİYORUM''
Büyük Birlik partimizin Genel Başkanı Mustafa Destici konuşmasını şu sözlerle tamamladı;
Türk devletinin binlerce yıl hüküm sürdüğü bu kadim topraklarda, aziz milletimiz bu tecrübeyle bir arada yaşamayı becerecek ve birliğine zarar verdirmeyecek kendine has farklı ama etkili dinamikler edinmiştir! Önümüzdeki süreçte bir erken seçimle yada başka şekilde iktidar değişikliği değil bir sistem değişiklik gidişatı görüyorum ve böyle olacaktır. Saray rejimi yıkılacak , Türkiye Cumhuriyeti Devleti gelecek siyasetçilere de, Makus kaderden kaçış yok diyen PKK Ermeni Pontus artıklarına da sesleniyorum. Evet dün olduğu gibi bugünde yarında bu kafayla giderseniz sizler için makus kaderden kaçış yok. Bu yüzden kimse “gayri meşrû” yollarla “iktidar mücadelesi” vermenin rüyasını dahi görmesin! Millet 15 Temmuz da olduğu gibi yine darbecilerin rüyalarını kabusa çevirecek inanca ve güce sahiptir. Kimler hangi tuzağı kurarsa kursun, bundan sonra Türkiye’nin yeni bir çatışma veya yapay tartışma alanlarına kayacağını düşünmüyorum. Çünkü gerek kadim devlet tecrübesine sahip olmamız, gerekse aziz milletimizin meşrû zeminlere ve demokrasiye olan sadakati; sandıktan başka hiçbir yola geçit vermez! Militarist hamlelerle iktidar mücadelesi vermek isteyenler ile meşru zemin dışında verilen iktidar mücadelesine kesinlikle razı olmayan aziz milletimiz arasındaki mücadeleyi 15 Temmuz 2016’da aziz milletimiz kazanmıştır. Aziz Türk milletinin binlerce yıllık varoluş mücadelesini bu kutlu coğrafyada sürdürmeye kararlı olan Büyük Birlik Partisi hareketi ve kadroları olarak dememiz o dur ki; Türkiye’de tüm unsurlarıyla siyaset kurumu ve STK’lar, siyasi çekişmelerini ve ideolojik tartışmalarını usulünce ve hepimizin aynı gemide olduğumuz bilinciyle “meşru sınırlar” içinde yapmalıdır. Herkesin; millet iradesinin el uzatılmayacak ve zedelenmeyecek kadar değerli olduğunu; 15 Temmuz’da yaşananlara bakarak da millet iradesine el uzatanların nasıl bir cevap alacağını anlamış olduklarını umut ediyorum. Zor günler yaşıyoruz, ancak tüm zorlukları aşacak güce ve iradeye sahibiz. Zor günleri, şartların kurallarına uyarak, çok çalışarak ve birbirimize, değerlerimize sarılarak aşacağız. Orta Asya’dan bugüne taşıdığımız, dünya üzerindeki bütün Türklerin ortak değeri olan, Bahar Bayramımız Hıdırellez’i, milletçe, sağlıklı, mutlu baharlara ve bayramlara vesile olması dileklerimle kutluyorum.
''YUNUS EMRE TÜM İNSANLIĞA YOL GÖSTERİYOR''
Bilindiği gibi, 1991 yılı, UNESCO tarafından, Yunus Emre’nin doğumunun 750. Yılı olarak kabul edilmişti. Ülkemizde ise, her yıl Mayıs ayının ilk Pazartesiyle başlayan haftayı, Eskişehir merkezli olarak, "Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası” adıyla kutluyoruz. 13. Yüzyıl’da Eskişehir’de doğan Yunus Emre; İslam tasavvufunun, Türkçemizin, Türk şiirinin, Anadolu’nun kültür zenginliğininen önemli ve abide şahsiyetlerinden biri olmasının yanında, hayata, insana, doğaya, kainata bakışıyla; yaratan ve yaratılan arasındaki bağın sevgiyle kurulduğu takdirde, bu sevginin, bütünüyle hayatı ve insanlığı kuşatacağına dair söyledikleriyle,750 yıl öncesinden, binlerce yıl sonrasını aydınlatan ışığıyla tüm insanlığa yol gösteriyor.Yunus Emre, bu yönüyle aslında tüm dünya için önemli bir değer ve tüm dünya için çok önemli ve özel bir yerde duruyor. Yunus Emre’yi anarken,tüm insanlığın, Yunus Emre’yi anlamasına vesile olması dileklerimle Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası’nı kutluyorum."