Bugün 27 Mart Dünya Tiyatro Günü…
Eleştirel Akıl ve Özgür Düşünceye Sahip Bir Tiyatro Anlayışı Hep Var Olmaya Devam Edecek
Robert Lepage; “Yanabiliriz… Ama aynı zamanda bir şansı da yakalamış oluruz: Şaşırtabilir ve
aydınlatabiliriz.”
Neydi tiyatro; en klişe tabiriyle insanı insana insanla anlatma sanatı. Tiyatro yaşamın kendisidir.
Geçmişi, içinde bulunduğumuz zamanı ve geleceği anlamamıza yardımcı olur. Tiyatro, sanatçısı ve
seyircisi ile bir bütündür. Gücü de buradan gelir zaten. Beraber gülmek, beraber ağlamak, beraber
düşünmek gibi insanca duygular aşılar. Ağlatır, güldürür, eğlendirir ama eğlendirirken düşündürür ve
bilinçlendirir. İnsanı kendisiyle yüzleştirir. Kendimizi, değerlerimizi bir kez daha sorgulatır. Yaşamın
akışında fark edilemeyen ya da unutulan kimi zaman ana sorunları, kimi zaman detayları farklı bir
gözle görmemizi sağlar.
Dünya Tiyatrolar Günü, 1961’de Uluslararası Tiyatro Birliği tarafından yaratıldı. 1962’den beri her yıl
dünya çapında bir tiyatro oyuncusu, yönetmen ve yazar evrensel bildirge yazmaktadır. Uluslararası
Bildirge olarak kabul edilen bu metin yirmiden fazla dile çevrilmekte, birçok gazete, dergi, radyo ve
televizyonda yayınlanmakta ve pek çok tiyatro grubunun oyunundan önce okunmaktadır. Tiyatrolar o
gün perdelerini herkese ücretsiz olarak açar. Sahne sanatlarının insanları bir araya getirici gücü
kutlanır ve insanlar arasında anlayış ve barışın arttırılması için bir fırsat olarak değerlendirilir.
Ülkemizde tiyatroyla ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk tiyatrosuna adayan Muhsin Ertuğrul
yazmıştır. Cumhuriyet döneminde yetişen, ülkeyi karış karış gezerek insanlara tiyatroyu sevdiren ve
Atatürk tarafından devlet sanatçılığı ile şereflendirilen, hakkında Necip Fazıl’ın “Bu adamı seyrettikten
sonra, tiyatroya temayül ettim.” dediği Türk tiyatrosunun batılı anlamda kurucusu olarak kabul edilen
usta tiyatrocu.
Bildiriler yazıldıkları yılın gündemi ve tiyatro sanatının genel durumundan izler taşır. Tıpkı Muhsin
Ertuğrul’un 1978 yılında ülkemizin içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermesi ve sorgulaması
gibi.
Ne demişti Muhsin Ertuğrul, hatırlayalım; “Ben perdeyi açıyorum. Sahne, Türkiye haritası yüzeyine
yayılmış yaslı ana babalar, bir ağızdan, yitirdikleri gencecik yavrularının tabut kervanına ağıt
yakmaktadır. Perdeyi hemen bu acıklı görünüme kapatıyor ve sizlere soruyorum: “Gençler gençleri
neden öldürüyor? Kardeş kardeşi neden öldürüyor? Gençler kendilerini neden öldürtüyorlar? İşte size
şimdiye dek sahneye getirilmiş en acı konu. Ulus olarak bugün bizim en önemli sorunumuz bu. Bunun
çözümünü düşünmek siz sayın seyircilerimize düşüyor. Siz ve bizler ki öldürenle kurbanını aramızda
yetiştirdik, vuranla vurulanı bağrımızda besledik, ikisinden biri ya kardeşimiz, ya akrabamız, ya
komşumuz, ya tanışımızın arkadaşı” Şimdi bu sahnede soruyorum sizlere: Kardeşi kardeşe kim
kırdırıyor? Hangi katı yürekli, hangi cana kıyıcı, hangi bencil çıkarıyor perde arkasından bu suçsuz
yavruları, sinsi sinsi, kukla gibi kullanıyor? Neden? Bunun yanıtını vermek için derin derin düşünmenizi
bekliyorum.”
Bu bildirileri art arda sıraladığımızda hem toplumsal anlamda hem de tiyatro sanatı ve sanatçısının
süreç içerisindeki genel durumu hakkında bir fikir edinebiliriz.
Yine aynı bildiride Muhsin Ertuğrul tiyatronun toplumsal olgu ve olaylara dair işlevini şu sözlerle ifade
etmiştir; “Tiyatro, sahnede sorunları yalnız sergilemekle yetiniyor. Bu sorunları düşünerek çözmek
seyircinin sağduyusuna bırakılmıştır. Sahnenin başlıca çabası seyircileri sağlam düşünmeye
zorlamaktır.”
O halde eleştirel akıl ve özgür düşünceye sahip bir tiyatro anlayışı da hep var olacak ve bizler de var
olması için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Tiyatrocuların ateşle oynadığı, risk aldığı doğrudur. Bununla birlikte Kanadalı yazar, oyuncu ve
yönetmen Robert Lepage’in dediği gibi; “Yanabiliriz… Ama aynı zamanda bir şansı da yakalamış
oluruz: Şaşırtabilir ve aydınlatabiliriz.”
SEYHUN SERTAN
RİSUS SANAT DERNEK BAŞKANI
TİYATRO GAZETESİ AFYON TEMSİLCİSİ