CHP Sözcüsü Öztrak : Saray Hükümeti 18 Yılda 7 Kritik Açık Yarattı
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK sürerken düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Hafta sonu terörle mücadelede Bitlis’ten gelen iki şehidimizin haberinin ardından bugün de Siirt’te bir şehidimiz var. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize sabır ve baş sağılığı diliyorum.
YAPILAN FEDAKARLIKLAR HEBA EDİLMEMELİ
Hem dünyada hem de ülkemizde, Korona salgınıyla mücadelede belli bir aşamaya gelindiği görülüyor. Artık “salgından çıkış” ve “yeni normalleşme” stratejileri konuşulmaya başlandı. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz de hayatın biran önce normalleşmesini elbette arzuluyoruz. Ancak sağlık çalışanlarımızın, günlerdir evinde oturarak işinden gelirinden olan insanlarımızın fedakârlıkları sorumsuz bir çıkış stratejisiyle heba edilmemelidir. Dünya salgından çıkış sürecindeyken biz ikinci bir salgın dalgasına yakalanırsak, bunun yol açacağı can kayıpları ve ülkemizin kaçıracağı ekonomik fırsatlar çok büyük olacaktır.
BU İKİ TEDBİR MUTLAKA ALINMALI
Sorumlu bir çıkış için mutlaka alınması gereken iki tedbiri burada bir kere daha hatırlatmak istiyorum: İlk tedbir, test sayısının artırılması ve filiasyon yönteminden, yaygın ve tesadüfi test yöntemine geçilmesidir. İkinci tedbir ise; yüz maskesi başta olmak üzere, koruyucu ekipmanlara erişimin kolaylaştırılmasıdır. Ancak buradan üzülerek ifade etmek isterim ki saray hükümeti bir maske meselesini hala çözememiştir. 1,5 ay geçti. Ağızlarından “5 koyunu güdemezler” laflarını düşürmeyenler, şu millete 5 maskeyi dağıtamamışlardır.
DELİKLİ TÜLBENTTEN FARKI YOK
Vatandaşlarımıza hem diyeceksin ki “takmaya mecbursun” hem de takmaya mecbur tuttuğun beş maskeyi onlara gönderemeyeceksin. Tek kullanımlık maskeler artık defalarca kullanılır hale geldi. Aslında bu gönderilen maskeler de “delikli tülbentten” farksız. Bu maske skandalında sadece vatandaş değil, maske üreticileri de perişan. Saray hükümeti, ne üreticilerden maskeleri satın alıp millete dağıtabiliyor, ne de üreticilerin maskeleri dışarıya satmasına izin veriyor… Üreticilerimiz “2 milyar dolarlık koca bir pazarı Çin’e kaptırıyoruz” diye dizlerini dövüyorlar.
EL UZATTIK DEDİĞİ ÜLKE, MASKELERİ TERÖRİSTE GÖNDERDİ
Diğer taraftan da millete verilmeyen kaliteli maskeler, İngiltere’ye, İtalya’ya, ABD’ye, hem de Cumhurbaşkanlığı forsu ve “şahsının” adı üzerine yapıştırılıp hediye diye gönderiliyor. Kendi milletine maske dağıtamayanlar, 55 ülkeye şefkat eli uzattık diye çıkıp övünüyorlar. O el uzattıkları ülkelerin bazıları da, Saray hükümetinin kendilerine gönderdiği maskeleri, Mehmetçiklerimize kurşun sıkan, pusu kuran teröristlere dağıtıyorlar. Ben bu tabloyu milletimizin bilgisine ve takdirine sunuyorum.
MİLLET CANIYLA İHTARNAME ÇEKİYOR
Saray hükümeti bu beceriksizliğinin hesabını vermek yerine hala caka satıyor. Şimdi çok açık söyleyeyim, hep el iyi oluyor. Saray hükümeti başkalarına şefkat elini uzatırken, bu ülkede insanlarımız, “Korona virüsü beni öldürmedi. Beni sahipsizlik, çaresizlik, umutsuzluk, tükenmişlik öldürdü” diye saraya canıyla ihtarname çekiyor. Tıynetinizde olduğunu söylediğiniz yardımlaşmadan, dayanışmadan bu milletin evlatları ne zaman yararlanacak?
BU KADAR PARA TOPLADILAR, 5 MASKE DAĞITAMADILAR
Saray hükümetinin yılın ilk üç ayında toplayıp harcadığı para, 537 milyar lira. Bir de İşsizlik Sigortası Fonu’nun kasasında duran 132 milyar lira var. Bunların hepsi sarayın kontrolünün altında, elinin altında duran 669 milyar lira para var. Şimdi elbette soracağız. Nereye gitti tüm bu paralar? Saray şu üç ayda faiz lobisine ödenecek olan 38 milyar lira faizi ödemekte hiç geri kalmamış. Ama bu kadar paraya rağmen, vatandaşa beş maske dağıtamamış. Milletin cebine şu sıkıntılı gününde sadece 4,4 milyar lira para koyabilmiş. Kapattığı 250 bin iş yerinin, buradan ekmek yiyen 2,5 milyon çalışanın, berberin, esnafın, garsonun, kominin, şoförlerin ve diğer milyonların zararını telafi edememiş. “Bak kardeşim, bu kadar zarara uğradın ben senin cebine bu parayı koyuyorum” diyememiş. Varsa yoksa “sana borç vereyim, idare et” tavrı. Aslında ne borcu, ne de dağıttıkları bin lirayı alabilen yurttaşlarımızın feryatları arşa yükseliyor. Ama bu sesler bir tek saraydan duyulmuyor. Ayıptır, yazıktır, günahtır.
MERKEZ BANKASI DOLARA NÖBETÇİ KOYMAYI UNUTMUŞ
Bu arada, dolar kuru da 7 lirayı aştı. Haftalardır dolar 7 lirayı geçmesin diye elindeki son dolarları da harcayan Merkez Bankası, herhalde hafta sonuna girerken doların başına nöbetçi koymayı unuttu. Dolar 7 lirayı aşınca da saray korosu ezberlerindeki o malum güfteyi terennüm edip ağlaşmaya başladılar. “Bölemeyeceksiniz, parçalayamayacaksınız, mani olamayacaksınız” hamaseti gırla gitmeye başladı.
MİLLET ARTIK KANMIYOR
Aslında yeniden bu söylemi tedavüle sokup mağdura yatmaya çalışıyorlar. Yandaş kanallarda darbe senaryoları, ballandıra ballandıra servis ediliyor. Ama artık millet kanmıyor. Millet kabahatlinin kabahatini gizlemek için sesini yükselttiğini çok iyi görüyor. Başkalarını suçlayarak sorumluluktan kaçmaya çalışanları herkes biliyor. Maske beceriksizliğinizi, ekonomiyi yönetemediğiniz için doların 7 lirayı aşmasını, yaklaşan işsizlik afetini, yoksulluğu, israfı, otoyol, tünel, havaalanı ve şehir hastaneleri üzerinden yandaşa peşkeş çektiğiniz Hazine’nin dolarlarını bağırıp çağırarak, mağdura yatarak maskeleyemezsiniz. Kuru gürültüyü bırakın! Önce milletin mutfakta boş kalan tenceresini doldurun.
ALTUN VARAKLI AYNALARA BAKIN
Dünyayla birlikte kısıtlamaları gevşetmeye hazırlandığımız şu günlerde, milletin sağlığını tehlikeye atmayın, maskesini verin. Testleri artırın. İktidar olmak, muktedir olmaktır. İktidar ağlama, sızlanma, suçlu icat etme makamı değildir. 18 yıldır ülkeyi kim yönetiyor siz yönetiyorsunuz. Bir suçlu arıyorsanız, dönüp saraydaki “altun” varaklı aynalara bakacaksınız. Ekonomide ve politikada yarattığınız fay hatlarıyla, sebep olduğunuz kırılganlık ve açıklarla yüzleşeceksiniz.
18 YILDA 7 AÇIK
Belki yardımcı olur diye, 18 yılda sebep olduğunuz açıkları biz yedi başlık altında topladık.
Birinci açığınız: “Dış finansman açığıdır.”
18 yılda Türkiye’yi, dünyanın en kırılgan ekonomileri liginde, ilk beşin değişmez ülkesi yaptınız. Bugünlerde de Arjantin ve Gürcistan’la beraber ilk üçte dolaşıyoruz. Türkiye buraya sizlerin, yani ülkeyi yönetenlerin tercihleriyle geldi. Tek adam parti devleti rejimini inşa ederken, ekonomideki kırılganlıkların üzerini borçla, sıcak parayla örttünüz. Faiz lobileri bu borçları hükümete zorla vermedi. Hükümet ayıla, bayıla bu borçları aldı, ekonomiyi borçla şişirip vatandaşın gözünü boyamaya çalıştı.
Sonuç: Milyarlarca dolara ulaşan, herkesi borca batıran dev bir finansman açığı…
İkinci açığınız: “Liyakat açığıdır.”
Devlette liyakat bitti, yerine saraya sadakat geldi. Koskoca ülke aile şirketi gibi yönetiliyor. Kayınpeder ve damat, ekonominin tüm iplerini ellerinde tutuyorlar. Hazine’ye Paralel Varlık Fonu’nu kurup Yönetim Kurulu Başkanlığı ve başkanvekilliği koltuklarını paylaşıyorlar. Yetkileri çok, kibirleri çok ama liyakat yok… Geçen yıl damat bakan çıktı, “2,5 milyon kişiye yeni istihdam yaratacağız” dedi. İş sahibi 658 bin yurttaşımız işinden oldu bırakın 2,5 milyon kişiye istihdam yaratmayı. Resmi işsiz sayımız bu krize girerken 4,5 milyon, gerçek işsiz sayımızda 8 milyona dayanmıştı.
YA BEN YA GENEL BAŞKANVEKİLİN
Aynı bakan düne kadar “Türkiye, 2020’de yüzde 5 büyüyecek” diyordu. Biz de bu kararı, bu açıklamayı alkışladık. Dedik ki ne güzel. Bizde yüzde 5 büyümeyi istiyoruz dedik. Ama dün kayınpederin partisindeki başkan vekili, Numan Kurtulmuş Bey, hafta sonunda bir TV programına çıktı ve 2020’de Türkiye ekonomisinin yüzde 4,5 civarında daralacağını ifade etti. Bu durumda damadın yapması gereken, kayın babasını taklit edip “ezanı susturamayacaklar” diye mesaj atmak değildi ama yaptı. Yapması gereken kayınpederine bir mektup yazıp, “Babacım ya ben ya partideki genel başkan vekilin” demeliydi. Bugün sabahta çıkmış diyor ki, yüzde 5’ten o da vazgeçmiş, inşallah bu yıl pozitif bir büyümeyle kapatacağız diyor. Sayın Bakan, taahhüdünüzün arkasında durun. Yüzde 5 büyümeyi yapamayacaksanız çekin gidin. Köklü, ciddi devletlerde makamların bir ağırlığı vardır. Ama makama güç veren değil, makamdan güç alanlar koltuğa oturursa, devlet örf ve adetleri onlara elbette bol gelir.
Üçüncü açığınız: “Kurumsal açıktır.”
Tek adam parti devleti rejimi inşa edilirken, ülkemizin en köklü devlet kurumları ve devlet hafızası yok edilmiştir. Ekonomide program yapmayı, tedbir hazırlamayı bilen iyi eğitimli, tecrübeli kadrolar tasfiye edilmiştir. Şimdi öyle anlaşılıyor ki bürokrasi yerine uluslararası danışmanlık şirketleri kullanılmaktadır. Bu danışmanlık şirketlerine milyonlarca dolar ödenmektedir. Aslında bu salgın sürecinde ülkenin kurumsal yapısının ne hale getirildiğini aşı üreten Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kapatıldığını gördüğümüzde bir kez daha hatırladık ve şunu düşündük dedik ki, salgına iyi ki bu ucube rejimin bilim kurumları üzerinde başlattığı ideolojik tahribat tamamlanmadan yakalandık. Yoksa bugün dünyayla aynı anda salgından çıkış stratejilerini de konuşamayacaktık. Sağlık çalışanlarımız bu başarıyı gösteremeyecekti.
Bu iktidarın dördüncü açığı, “hesap verme açığıdır.”
Ülkeyi yöneten saray hükümeti ve onun kibirli başı millete hesap vermekten kaçıyor. Saray hükümetine milletimiz adına sorular soruyoruz. Ama onlar bizim millet adına sorduğumuz soruları değil, ABD’de bir konferansta sorulan soruları cevaplamayı tercih ediyorlar. Biz kaç haftadır, “2,5 milyar dolar vererek Rusya’dan aldığınız S-400’leri Nisan ayında aktive edecektiniz. Aktive ettiniz mi, etmediniz mi?” diye sorduk. Sorumuza cevap dahi vermediler, vermiyorlar.
SORULARI İNGİLİZCE Mİ SORALIM
Ama Amerikalılar aynı soruyu sorunca cevap vermişler. Acaba diye düşünüyoruz bundan sonra sorularımızı saraya İngilizce mi sorsak? Sarayın Amerikalılara verdiği cevaptan, füzeleri aktive edemedikleri anlaşılıyor. Gerekçe olarak ne gösteriyorlar? Covıd-19 salgını. Anlaşılan Covıd-19 virüsü sadece insanlara bulaşmıyor, S-400’ün bilgisayarlarına da bulaşıyor. Yani böyle bir salgın döneminde ihtiyaçlarımız her gün biraz daha artarken, 2,5 milyar doları çalışamayacak bir silah sistemine yatırdığımızı görmek gerçekten insanın içini dağlıyor. Bunun hesabını millete nasıl vereceksiniz? Yok eğer, 2,5 milyar doları, ABD’nin baskısı nedeniyle aktive edemeyeceğiniz bir silaha verdiyseniz, bunun hesabını da kim nerede nasıl verecek?
Bu ülkede sebep olduğunuz beşinci açık: “Hukuk ve demokrasi açığıdır.”
Demokrasi sandıkla gelenin sandıkla gittiği, yasama, yargı ve yürütmenin birbirini, dengeleyip, denetlediği, herkesin hukuk önünde eşit, basının ise özgür olduğu rejimin adıdır. Dün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günüydü. Bugünü maalesef hakkıyla kutlayamıyoruz. Bu ucube tek adam parti devleti rejiminde dünya basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke içinde 154. sıraya düşürüldük. Çin’den sonra en fazla gazetecinin tutuklandığı ülke Türkiye… Yakın zamanda Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel gibi birçok gazetecimiz sarayın hoşuna gitmeyen haberlere imza attıkları için demir parmaklıkların ardında. Gazetelerdeki yazılar, televizyonlardaki yorumlar beğenilmeyince Basın İlan Kurumu ve RTÜK sopası kurumlara karşı kullanılıyor.
BU NE BİÇİM İSTİBDATTIR
Gazeteler başta Sözcü gazetesi olmak üzere bir köşe yazarının yazdığı yazı nedeniyle kendilerine belli bir süre ilan verilmiyor. Hangi mahkeme kararına istinaden, bu nasıl hukuk devletidir? FOX TV’ye, Halk TV’ye, Tele-1’e yayınları nedeniyle kesilemeyecek cezalar kesiliyor. Hiç kesilmemesi gereken şirketleri batırmaya dönük cezalar kesilmeye kalkışılıyor. Yani bu ne biçim istibdattır.
MİLLET İRADESİ ÜZERİNDE İRADE YOKTUR
1946’dan bu yana ülkeyi ve belediyeleri yönetecekleri biz sandıkta belirliyoruz. O gün bugündür sandıktan çıkan sonuçlar, beğenilse de beğenilmese de, herkes saygı duyuyor, ta ki son yıllara kadar. Hatırlayalım önce saray iktidarının beraberce aynı yollarda yürüdükleri ortaklarının darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Ardından milletin, meclisiyle, ordusuyla ve polisiyle hainleri derdest etmesini fırsat bildiler OHAL ilan ettiler. OHAL’i kullanarak da tek adam parti devleti rejimini milletimize dayattılar. Tek adam parti devleti rejimi, İstanbul’da 31 Mart’ta sandıktan çıkan millet iradesini tanımama ve millet iradesine darbe teşebbüsünde bulundu sonra. Ama milletimiz, bu defada darbecilere sandıkta şiddetli bir şamar attı. Millet iradesinin üstünde başka hiçbir iradeyi tanımadığını tüm dünyaya ilan etti. Şimdi yeniden sandık tanımama hevesini dillendirenlere tavsiyemiz aynı hataya düşmemeleri, millet iradesinin üstünde hiçbir irade olmadığı gerçeğini kabul etmeleridir.
Bu iktidarın neden olduğu altıncı açık: “Güven açığıdır”.
Tüm bu ekonomik ve politik açıklar ülkemizde ciddi bir güven bunalımı yarattı. Tüm ekonomik aktörlerin yatırım ve tüketim iştahı kaçtı. Son dört ayda ülkeden kaçan para, 2019’un tamamında çıkan paranın üç katı. Yine sadece yabancılar değil, yerli ekonomik aktörlerin de güveni Nisan ayında 2007’den buyana ilk defa böylesine çakıldı. İmalat sanayi üretimi açısından önemli bir gösterge olan satın alma yöneticileri endeksi de Nisan ayında, yayınlanmaya başladığı 2006’dan bu yana en düşük seviyesine geriledi.
Ama şunu söyleyeyim, tüm bu açıkların arkasında tek bir açık var. O da “ülkemizde herkesi kucaklayacak, tarafsız bir cumhurbaşkanı açığıdır.”
Bugün ülkemiz yönetilemiyorsa, milletin dertlerine derman olunamıyorsa, insanlarımız çaresizlik, umutsuzluk, sahipsizlik nedeniyle yaşamına son verme noktasına gelmişlerse, dünyayı perişan eden bir salgınla boğuşurken bile “Senden, benden, o partili, bu partili” diye ayrımcılık yapılıyorsa işte nedenlerini bu açıkta aramalıyız. Bu sıkıntının arkasında, milletin derdine derman olmadığını kurulduğundan beri her gün biraz daha iyi gördüğümüz tek adam parti devleti rejimi vardır.
Sayın Genel Başkanımızın talimatları ve Genel Merkezimizin koordinasyonuyla, başta 11 büyükşehir belediyemiz olmak üzere tüm belediyelerimiz canla başla çalışmaktadırlar, çalışacaktırlar. Milletimizin umutsuzluğa kapılmasına yer olmadığını, milletimizin çaresiz olmadığını belediyelerimiz verdikleri hizmetlerle göstermektedirler. Belediyelerimiz ellerindeki sınırlı kaynaklarla vatandaşlarımıza hizmetin en iyisini vermek için didiniyorlar, didinecekler.
KABAHAT DEVLETTE DEĞİL, DEVLETİ YÖNETENLERDE
Konuşmamı bitirirken aziz milletime şöyle seslenmek istiyorum: Türkiye çok büyük bir ülkedir. Bu devlet çok büyük bir devlettir. Bu devlet milletimizin zor gününde yanında duramıyorsa, kusur devlette değil, devleti yönetenlerdedir. İyi bir yönetimle, bu devletin üstesinden gelemeyeceği hiçbir sorun yoktur. Yönetimi belirlemede tercih hakkı tertemiz oylarıyla, bir tek aziz milletimize aittir.
Yine sözlerimi bitirirken, bazı soruları fikri takip bakımından saray hükümetine sormak istiyorum. Bu yılın başından beri topladığınız, borç aldığınız, bastığınız toplam 537 milyar lira ve İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki 132 milyar lirayı nerelere kullandınız?
Yine soruyoruz, S-400 füzelerini ne zaman aktive edeceksiniz? Katarlılara peşkeş çektiğiniz, Sakarya Tank Palet Fabrikasında yapılacağını söylediğiniz 50 milyon dolarlık yatırım yapıldı mı, yapılmadı mı?
Ve son olarak, iki köprü için bütçeden 2 milyar 720 milyon liralık garanti ödemesi yapılması gerekiyordu Nisan ayında bu ödemeler yapıldı mı, yapılmadı mı?