Kafes Filmi Üstüne Bir Değerlendirme
Kafes Filmi Üstüne Bir Değerlendirme Türü roman olsun, beste olsun, film olsun ülkücü sanat eserlerini kemiren bir kanser vardır: Slogan. İnsanlar hisseder, konuşur; slogan ise bağırır, ...
Kafes Filmi Üstüne Bir Değerlendirme
Türü roman olsun, beste olsun, film olsun ülkücü sanat eserlerini kemiren bir kanser vardır: Slogan. İnsanlar hisseder, konuşur; slogan ise bağırır, emreder… Etkili olan yol tabii ki histir, konuşmadır… Hiç kimse kulağına megafonla bağırılmasından hoşlanmaz.
Ülkücü arabesk diyen isimlendireceğimiz bestelerde, şiirlerde “Ben sevgilinin kara kaşına, kara gözüne şiirler yazmadım Ayşem” denilir… Keşke vatan sevgisine oradan başlasaydık. “Otuz kupona alınmadı bu vatan” denilir keşke vatan gazete promosyonlarına indirgenmeseydi…
Filme giderken içimde bir korku vardı: Acaba ucuz ajiteler mi çıkacaktı karşıma?.. Acaba ham sloganlar yığını arasında nefessiz mi kalacaktım?.. Mesaj çayda erimiş şeker kıvamında değil reçel kıvamında mı verilecekti?..
***
Filmin ilk 15 dakikasında korktuklarımın başıma gelmeyeceğini görüp rahatladım. Mehmet Sipahi olağanüstü bir kahraman değildi; kanlı, canlı bir insandı. Yeri geldiğinde yiğit, yeri geldiğinde sevmesini bilen sımsıcak yürekti. Diğer kahramanlar da abartmaya kaçmadan içimizden biri olarak sunuluyordu. Hele o Dursun Önkuzu’nun katilinin vurulma teşebbüsünde dört beş yaşında bir çocuğun “Baba!.. Sen mi geldin?” sözleriyle babasına koşması, Mehmet’in tetiğe basamayıp havaya sıkması sımsıcak insani bir sahneydi ve filme derinlik kazandırıyordu. Bu insani sıcaklığı Mehmet, Elif aşkında da gördük. Niyazi Mısri’nin beyitleri ve kitabının önemli bir anlatım öğesi olarak kullanılması çok yerindeydi, Mehmet üzerinden Ülkücülere entelektüel bir boyut kazandırıyordu.
***
Seyircilerin büyük çoğunluğu mesaj yüklü özdeyişleri takdirle karşılayacaktır biliyorum ama ben mevcut kullanımın daha da azaltılmasını isterim. Filmin Mamak sahneleri gerçekçi ama oldukça ajite sahnelerdi, keşke biraz daha kısa verilseydi. Yönetmen Mahmut Kaptan, Senarist Bektaş Topaloğlu’nun anlatım dili son derece başarılıydı. Oyuncular’dan İsmail Hocıoğlu, Murat Çağlar, Nilay Duru, Şekip Taşpınar çok başarılıydı. Barış Küçükgüler, Melda Arat, Fırat Şahin ise çok donuk, başarısız bir oyun sergilediler.
Filmde insani öğeler, entelektüel boyut, aşkı önemseme bakımından Lütfü Şahsuvaroğlu damgası hemen kendini hissettiriyordu.
KAFES ülkücü ruhun ve yetmişli yılların doğru bir bakış açısı, devrimci-ülkücü çatışmasında yaraları kaşımayıp ortak aldanışların altını çizmesi bakımından başarılı bir film. Bu filmin başarısı gişe başarısı ile taçlandırılırsa yeni filmler bekleyebiliriz. Emeği geçen herkese teşekkürler.
ÖNCE SEÇİM BAŞARISI DEĞİL ÖNCE MUHAKEME
Ülkücüler içinde bu kadar analiz yeteneği olmayan insan olduğunu rüyamda görsem inanmazdım. Sosyal medya birçok konuda kanaatlerimi tamir etti.
Şimdi size ilginç bir örnek vereyim. Bir internet sitesi haber yapmış:
“Bahçeli, sürenin sınırlı olması nedeniyle iller yerine Ankara, İstanbul, İzmir, Erzurum, Samsun ile Adana ya da Mersin’de bölge mitingleri yapacak.”
Önceki seçimlerde propaganda süresi kaç gün? Otuz…
Bu seçimde propaganda süresi kaç gün? Otuz…
Yani “sürenin sınırlı olması” mazereti kuyruklu yalan.
İl yerine bölge mitingleri yapmanın anlamı ney?
“Daha az miting yapacağım, daha az yorulacağım, daha az oy almak istiyorum…”
Peki bunun adı seçim tembelliği mi?.. Yoksa “SEÇİM HAMLESİ” mi?
Vallahi onların anlayacağı dille anlatsam benim 5 yaşındaki torunlarım bile bunu “seçim tembeyliği” diye cevaplandırır.
Sosyal medyaya bakıyorum yüzlerce kişi bunu “hamle” olarak paylaşıyor, hem de koca koca adamlar…
Seçim başarısından vazgeçtim Allah Ülkücülere önce muhakeme nasip etsin.
GELİNİM SANA SÖYLÜYORUM, KIZIM SEN ANLA
1975 yılında Tuzla Piyade Okulu’ndan mezun olan asteğmenler 900 kişilik bir gurupla ilk maaşımızı alıp MHP Genel Merkezine teslim etmek üzere gelmiştik. Bir milyon Dolar tutarındaki parayı Başbuğ’a teslim ettik ve memleketlerimize dönecektik.
Bahçelievler’deki bir görevli Başbuğ’un beni çağırdığını söyleyince heyecandan vücudum titremeye başlamıştı. O heyecanla huzuruna çıktım ve Başbuğ bana şunları söylemişti:
“Evladım!..Çirkef adlı tiyatro eseriniz önemli bir boşluğu doldurdu. Sanat ülkülerin kanadıdır. Ülkümüz siz edebiyatçıların eserleri ile gönüllere nakşedilecektir. Töre-Devlet Yayınevi’nin açmış olduğu “Dündar Taşer Roman Yarışması Armağanı”na sizin de katılmanızı istiyorum; roman istiyorum sizden.”
O sıralarda “Bozkurtların Türküsü” adlı kitabıma girecek hikâyeleri yazıyordum. Ama şimdi bana onur ve şevk verici bir emir almıştım. 14 ay yedek subaylığım süresince beyin sancıları çektim ve “KUTLU TÖRE” adlı romanımı yazdım.
Başbuğ işte böyle bir liderdi. O kadar yoğun siyasi çalışmalar arasında bir yarışmayı ve bir yazarı takip ediyor, roman yazma talimatını veriyordu.
Şimdi KAFES filmi vizyonda. “Güneş Ne zaman Doğacak” filmi çekileli tam 35 yıl olmuş. Ülkücü Hareket’in mücadelesini konu edinen ilk sinema filmi. Başbuğ’un koltuğunda oturanlar için yazdım bu yazıyı. Eğer idrak edebilirlerse şimdi onları bir vazife bekliyor.