Geçtiğimiz hafta yerel basında Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Afyon Şube Başkanı Sn. İsmail Kumartaşlı ile ilgili bir haber vardı. Tüylerim diken diken oldu okurken… Gururla okudum haberi… İsmail Kumartaşlı kardeşimizi tanırım. Son derece çalışkan, haram ve helale çok dikkat eden, onurlu biridir. Doğu’da görevli iken bir çatışmada başına isabet eden şarapnel parçaları nedeniyle bir dizi operasyonlar geçirmiş, arkasından da malulen emekli olmuştur. Afyon’da adı geçen derneği kurarak faaliyete geçiren Kumartaşlı aynı zaman da Afyon Orman İşletmelerinde daimi işçi kadrosunda çalışıyor.
Kumartaşlı çeşitli kliniklerden alınan yüzde 62’lik rapor nedeniyle 2’nci derece vergi indirimine tabi… Ancak Kumartaşlı kendisini iyi hissettiğini söyleyerek ilgili makamlara başvurup 3’ncü derece vergi indirimine tabi olmak istediğini, aldığı maaşta saçı bitmedik yetimin hakkı olduğunu söyleyerek, “ben hakkım olan helal maaşı almak istiyorum” diyor. Yine Kumartaşlı yüzde 40 rapor ile emekli olabilecek iken bu yolu da seçmiyor ve “ben 60 yaşıma kadar çalışıp öyle emekli olacağım” diyor. Kumartaşlı bu davranışı ile kimlere ne mesajlar veriyor ve örnek oluyor? Tabi anlayana…!
***
Sn. Kumartaşlı’yı neden yazıma konu ettim..?
Birincisi davranışından çok etkilendim. Çok anlamlı bir davranış… İkincisi ise birileri Kumartaşlı’nın davranışını okur ve ders alır, utanırlar diye yazdım. Eğer bu ülke ayakta kalıyorsa, yıkılmıyorsa bunu Kumartaşlı gibilere borçluyuz.
Sultan Aziz devrinin Sadrazamı Keçecizade Fuat Paşadır. Paşa Avrupa’da bir diplomatlar toplantısına katılır. Toplantı sonrası sohbet edilirken Avrupalı diplomatlar Paşa’ya çok laubali ve gayriciddi biçimde bir soru yöneltirler; “zamanın en kudretli devleti hangisidir..?” Paşa tereddütsüz ve anında cevap verir; “Osmanlı İmparatorluğu” der. Avrupalı diplomatlar “neden..?” diye sorarlar. Keçecizade Fuat Paşa; “Siz dışardan biz içerden yıkamadık imparatorluğu” der. Ve devam eder, “Vur baht-ı karaya olsun viran…!”
***
Değerli okurlarımız, durduk yerde neden yazdım bunları…?
Hatırlarsanız geçtiğimiz aylarda bir kamu kuruluşunda geçici görevle çalışan bazı personellerin oturdukları yerde prim aldıklarını anlatarak bu yanlışın düzeltilmesini yazmıştım. Kurumdaki bazı yetkililerle de görüştüm. Onlar da konudan muzdarip olduklarını belirterek 2016 yılında yeni bir düzenlemeye gideceklerini söylemişlerdi. Peki dedikleri gibi mi oldu…? Tam tersine yine onaylar alındı, geçici görevlendirmeler yapıldı. Üstelik ballı prim alanlar da bu kurumda sayı olarak 2 katına çıktı.
Konu hakkında konuştuğumuz yetkililerden birisi bana aynen şunu söylemişti; “Hiç kimse hak etmediği bir şeye el sürmemeli, alın teri ile sağlanan kazanç kutsaldır. Hakkı olmayan şeye el uzatanlar hak, hukuk tanımazlar. Bunlar emek ve alınteri hırsızlarıdır…!”
Bundan şu anlaşılıyor; Yağma Hasan’ın böreğinden herke istifade etmeli…! Hakkı olanın da olmayanın da kolayca yararlandığı, her tarafından sömürülen kaynağa; yağma Hasan böreği denildiğini sanırım hepimiz bilirsiniz…!
***
Bahse konu kişiler boş olduğu için kurumun diğer çalışanlarınca bir spot başlık altında adlandırıyorlar; DÜM…
Ne demek DÜM…?
Dedikodu Üretim Merkezi… İş olmayınca ne yapsın bu insanlar…? Nasıl olsa idareciler toleranslı, Otel Müdürleri de arkalarında…! Oh ne alâ memleket…! Kurumun kendi personelleri gece gündüz çalışıp gelir temin etsin, onlar da DÜM’den arta kalan zamanlarında gidip primlerini alsınlar. Oh be… Var mı böyle bir dünya…?
En iyisi ben bu yazıyı Tevfik Fikret’in “Han-ı Yağma” isimli eserinden bir dörtlükle veda edeyim;
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Veya
Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Her iki şekilde de “afiyet olsun”…!
Korkmayın yemeyle içmeyle bu devlet yıkılmaz. Keçecizade Fuat Paşa ne demiş…? “İçerden biz, dışardan siz”…!
YORUMLAR