Prof.Dr. Arif ERSOY*
GİRİŞ
Son yarım yüzyılda ülkemizin siyasi gidişatına yön veren ve birçok yapay ve hukuk dışı engeller ile önü kesilmeye çalışılan Milli Görüş Hareketi, ülkemizin siyasi gündemine 1969 yılında “Bağımsızlar Hareketi” diye bilinen bir girişimle getirilmiştir. Milli Görüş Hareketi, ülkemizin ve beşeriyetin karşılaştığı iktisadi, siyasi, ahlaki ve ilmi sorunlarına çözüm bulma iddiasında olan bir medeniyet projesinin bir bakıma hak ve adalet eksenli dünya görüşüdür. Bu hareket, siyasal tarihimizin en dinamik ve en kapsayıcı hareketi olarak değerlendirilebilir. Milli Görüş Hareketi’nin siyasi anlayışını iktidara taşımaya çalışan partiler, son 46 yılda koalisyonlara ortak olarak, muhalefet partileriolarak ulusal, yerel ve uluslararası düzeyde doğrudan ve dolaylı olarak önemli icraatlar yapmış; ülkemiziniktisadi ve sosyal gelişme sürecini önemli ölçüde etkilemiş ve katkıda bulunmuştur. Bu hareket, “Anadolu İnkılâbı” diye vasıflandırdığımız ülkemizdeki köklü değişme ve gelişmenin aksiyon aşamasıdır.
Son yıllarda ülkemizde ve dünyada meydana gelen hadiseler, Milli Görüş Hareketi’nin savunduğu ilkelerin ne kadar doğru ve tutarlı olduğunu kanıtladılar. Bu hareketi haklı çıkardılar. Burada Milli Görüş Hareket’in tarihi ve fikri temelleri üzerinde kısaca durulmaya çalışılacaktır.
---------
* Prof. Dr. Arif ERSOY, 1977-1994 yılları arasında Ege ve Dokuz Eylül Üniversiteleri İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinde öğretim üyeliği görevinde bulundu. Çalışmaları daha çok “İktisadi Düşünceler” ve “İktisadi Sistemler” alanlarına yöneliktir. Çalışmalarının bir kısmı başta İngilizce olmak üzere, Almanca, Rusça, Çince ve Arapçaya çevrilmiştir. Batı ve İslam Ülkelerinde düzenlenen çeşitli toplantılara katıldığı gibi Rusya ve Orta Asya Ülkelerinde bilimsel ve istişarî toplantılara katılmıştır. Çin ’nin Başkenti Pekin’de Çin Halk Üniversitesi’nde 1990 yılında araştırmacı olarak bir süre bulunmuştur. 27 Mart 1994 Mahalli Seçimlerde belediye başkanlığına Çorum’da aday olan Ersoy seçimi kazandı. 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan Mahalli idareler seçiminde ikinci kez seçildi. Bu görevi 27 Mart 1994- 8 Ağustos 2002 tarihleri arasında yerine getirmiştir. Halen Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İktisat Bölümü’nde öğretim üyesi ve Ankara’da ESAM’ ın (Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) genel sekreterliği görevini deruhte etmektedir. E-mail: ersoyarify@hotmail. Com
I- MİLLİ GÖRÜŞ HARKETİNİN TARİHİ
Milli Görüş Hareketi,1969 yılında Bağımsızlar Hareketi ile Türkiye’nin gündemine geldi. Bu hareketin önderleri, 1940’larda üniversitelerde, özellikle İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğrenci olan, zeki çalışkan ve
İslâmi hassasiyete sahip gençlerdi. Bu gençle, 1940’larda ve 1950’lerdeüniversitelerini derece ile bitirdiler. 1950 ve 1960’lı yıllarda Devlet’in çeşitli kurumlarında görev aldılar. Kamu kurumlarında aksaklıkları yakinen gördüler. Ülkenin siyasi yapısını öğrendiler. Bir kısmı Batı ülkelerinde bulundu. Doktora derecesini aldılar. Batı’nın kurum ve kuruluşlarını tanıma fırsatı buldular. Kapitalizmin ve Sosyalizmin dayandığı dünya görüşlerini, işleyişini ve ürettiği sorunlar hakkında kapsamlı bilgi edindiler. Zihinlerinde ülkemizin ve İslam âleminin neden geri bırakıldığının sebep ve sonuçlarını irdeleyen sorulara cevap bulmaya çalıştılar.
Türkiye’nin iktisadi, siyasi ve sosyal sorunlarını bilen ve bu sorunların çözümü için gayret gösteren bu azim ve gayret sahibi insanlar, 1960 Askeri Darbesi’ni yaşadılar. Emperyalizmin bu darbeyi nasıl tezgâhladıklarını takip ettiler. Bu iyi eğitilmiş azimli gençler, Küresel Emperyalizmin hile ve desiselerini Türkiye’nin önde gelen ilim adamları, fikir ve halk önderlerinden ta üniversite yıllarında öğrendiler. Araştırdılar. Küresel sömürü çarklarının nasıl döndüğünü hidayetle ilmi birleştirerek sahip oldukları ferasetle anladılar. Emperyalizmin görünen yüzü ile görünmeyen yönün aynı olmadığını keşfettiler.
Milli Görüş Hareketi’nin önderi Prof. Dr. Erbakan, Almanya’da doktora yaparken kalkınma için sanayileşmenin nedenli önemli olduğunu yakinen gördü ve teknik projelerde görev aldı. Araştırmalara katıldı. Yenin buluşlara katkıda bulundu. Makine alanında uzman olduğu için İstanbul Teknik Üniversitesi’nde ülkemizin sanayileşmesine yönelik bazı projeler üzerinde çalıştı.Dönemin Başbakanı Merhum Adnan Menderes’in de desteğiyle 1956 yılında 850 işçi çalıştığı ve yılda yüzde yüz yerli 5000 dizel motoru üreten Gümüş Motor Fabrikası’nı kurdu.Hile ve desiselerle bu fabrika işletilmedi. Engellendi ve kurucuların elinden alındı.
Türkiye’nin sanayileşmesinin önündeki engelleri gidermek amacıyla Prof. Dr. N. Erbakan, Türkiye Odalar Birliği’nin yönetimin değiştirilmesi için çalıştı. Bu kuram seçile başkanı oldu.Odalar Birliği başkanlığı polis zoru engellendi hukuku dışı yol ve yöntemlere başvurularak engellendi.
Onlar, ırkçı emperyalizmin hile ve desiselerinin belirlediği bir sahnede figüran olmak istemiyorlardı. Onların inancı, bilgileri, hidayet ve ferasetleri bu kötü gidişatın bir parçası olmalarına mani oldu. Onlar,kendi millete güvenerek milletin dünya görüşü ve değer ölçülerine sahip çıktılar. Milletin makûs talihinin milletle bütünleşerek değiştirilebileceğine inanmış insanlardı. Onun için bir araya geldiler. Türk siyasi hayatında ve hatta insanlık tarihinin gidişatında yeni değişme ve gelişmelere yol açacak “Milli Görüş Hareketini” başta Konya olmak üzere on beş ilde bağımsız aday olarak başlattılar.
On beş bağımsız milletvekili adayından sadece Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın 14 Ekim 1969′da yapılan Genel Seçimlerde Konya’dan bağımsız milletvekili olarak TBMM’ne girmesi, Türk siyasi hayatından yeni bir dönemin başlamasına ortam hazırladı. Milletin dünya görüşünü öne çıkartmakla ülkemizin gelişeceğine inan ilim adamları ve halk önderleriyle yapılan kapsamlı istişarelerden sonra Milli Görüş Hareketinin ilk partisi olan Milli Nizam (MNP) 24 Ocak 1970 tarihinde kuruldu.Artık milletin inancı dünya görüşüne dayalı hak ve adalet merkezli yeni bir anlayışa göre Türkiye’nin, İslam coğrafyasının ve bütün beşeriyetin sorunları dile getirilecek ve küresel sömürü düzenin çelişkileri ortaya konacaktır. Bu gelişme, Anadolu İnkılâbı’nın aksiyon aşamasının başlaması anlamına gelmektedir.
Anadolu İnkılâbı, Hak ve adalet merkezli yeni barış (İslam) medeniyetin kuruluşunun başlangıcıdır. Anadolu işgale yeltenen Batılı emperyalist güçlere karşı 1919’daAnadolu insanın başlattığı direniş,hak ve adalet merkezli yeni bir medeniyetin inşasına yönelik bir hamleydi. Bu hamle zaferle neticelendi. Emperyalist güçler püskürtüldü. Daha sonra bu hamle çeşitli müdahale ve darbelerle engellendiyse de, 1969 yılından itibaren bağımsızlar hareketi ile yeniden başlatıldı. 1980’lı yıllarda sosyal hayatta hukukun üstünlüğünü esas alan ve nime- külfet paylaşımında adaleti sağlamayı amaç edinen Adil Düzen’in kurulmasına öncülük edecek “Yeniden
Büyük Türkiye” inşası hedefine yönelik önemli ilmi adımlar atıldı. Adil Düzen Projesi Refah Partisi tarafından 1989 yılında siyasi gündem taşındı. Artık Türkiye’de ve İslam dünyasında Müslümanlar kuvveti haklı olmanın nedeni kabul eden siyasi ve iktisadi tekellerin sistemleri olan Sosyalizm ve Kapitalizme mahkûm olmayacaklardır. Onlar tarihte olduğu gibi yeniden Silm Nizamıyla beşeriyete öncülük edecekler ve mazlumların sığınağı olan Yeni Adil bir Dünya kurmayı üstleneceklerdir. Bazı Müslüman âlimler bu hamlenin önemini kavrayamadılar. Karşılaşılan sorunlara çözüm üreteceklerine üretilen çözümleri ret etmeye kalkıştılar. Dahili ve harici güçler bu gelişmeleri engellemeye kalkıştılar. Hak ve adalet merkezli barış medeniyetin kuruluş zamanı gelince, bu tür engeller süreci geciktiremeyecektir. Bu medeniyetin önderlerinin kendilerine hazırlamaları için ihtiyaç duyulan belli zaman verilecektir. Yoksa Nemrutlar, Firavunlar ve Ebu Cehiller Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın ve Hz. Muhammed (a.h.s) yolculuklarını engelleyemedikleri gibi Hak ve adalet merkezli Yeni Silm Medeniyetin kuruluşunu ırkçı- tekelci mihraklar ve onların hizmetkârla da engelleyemeyecektir.
Milletin dünya görüşü ve değer ölçülerinden hareketle yeni bir anlayışı Türkiye’nin siyasi gündemine getiren Milli Nizam Partisi, laikliğe aykırı faaliyette bulunduğu ithamıyla partiye veya partililere hiç haber vermeden, savunma istemeden Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açıldı. Anayasa Mahkemesi de duruşma yapmadan evrak üzerinde karar vererek, Milli Nizam Partisi’ni hiçbir hukuki mesnede dayanmadan kapattı (H. Ertem, 2013, s.40- 46).
1969 yılında bir avuç inanmış ve azimli insanla yola çıkan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın kurduğu ilk partisi kapatıldıktan hemen sonra Milli Selamet Partisi ismiyle 11 Ekim 2013 tarihinde ikinci partiyi kurdu. Kitlelerin bir bölümü, ülkenin Milli Görüş ile kurtulacağına inanmaya başladı. Yoğun menfi propagandalar bu davaya inananların sayısının artmasına engel olamadı.14 Ekim 1973 tarihinde yapılan Genel Seçimlerde 48 milletvekili ile TBMM’ne girdi ve gurup kurdu. 26 Ocak 1974 tarihinde CHP-MSP hükümeti kuruldu. Güvenoyu alan bu koalisyon hükümetinde Prof. Dr. Necmettin Erbakan başbakan yardımcısı oldu ve MSP 7 bakanlıkla T.C. Hükümeti’nde temsil edildi (H. Ertem, 2013, s. 105).
Milli Görüş Hareketi, bu hükümette ve daha sonra kurulan koalisyon hükümetlerinde ülkeye önemli hizmetler yaptı. Ülkemizde sanayileşme hamlesini başlattı. Ahlâki ve manevi kalkınma hamlesi başlattı ve 1974 yılında Kıbrıs Zaferi’nin kazanılmasını sağladı. MSP, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra kapatıldı. Milli Görüş Hareketi’nin önderleri hapsedildi.
Milli Görüş Hareketi’nin üçüncü partisi olan Refah Partisi, 19 Temmuz 1983 tarihinde kuruldu.Kısa sayılacak bir süre içinde bütün yurt genelinde teşkilatlandı.6 Kasım 1983 seçimlerine girmesi engellenen yen Refah Partisi, 25 Mart 1984′de yapılan mahalli idareler seçimine katıldı ve Şanlıurfa, Van illeri ile 5 ilçenin belediye başkanlığını kazandı. Daha sonra 27 Mart 1994 tarihinde yapılan mahalli idareler seçiminde RP, kentlerde yaşayan toplam nüfusun %65’inin yaşadığı şehirlerde, başta İstanbul, Ankara, Konya ve kayseri olmak üzere belediye seçimlerin kazandı ve belediyecilik hizmetlerinde “Milli Görüş Belediyeciliği Devrim’ini” gerçekleştirdi. RP’si 1989 yılında hak ve adalet merkezli bir sosyal yapılanma projesi olan “Adil Düzen Projesi’ni” benimsediği ilân etti. Bu girişim, insanlık tarihinde yeni bir barış medeniyetinin (Silm Medeniyeti) kuruluş hamlesi olarak tarihteki yerini aldı.
Uyanmış Anadolu insanı, Milli Görüş’ün üçüncü partisi olan Refah Partisi’ni 1995 yılında Türkiye’nin en büyük partisi haline getirdi. Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Haziran 1996’da 54. Cumhuriyet Hükümeti’nin Başbakan’ı oldu. Bu hükümet, Türkiye Cumhuriyeti’nin en başarılı hükümeti olarak tarihteki yerini aldı. Dâhilî ve harici fesat mihrakları 28 Şubat 1997 Post Modern Darbe’sini tezgâhladı. Bu darbede millen ordusu milletin dünya görüşü ve değer ölçülerin temsil eden iktidarın düşmesine ve yerine yalan ve talan dayanan bir rejimin iktidara gelmesine yol açtı. 54. Erbakan Hükümeti, dünyanın en büyük entegrasyonun hareketi sayılan D8 Teşkilâtı’nın kurulmasına öncülük etti. Bu girişim, ırkçı ve tekelci sermayenin küresel düzenini sarstı. Adil Yeni bir Dünya’nın kuruluş hamlasını başlattı.
Küresel emperyalizmin uzantıları olan yerli işbirlikçiler, Türkiye’nin en büyük siyasi partisini olan RP’sini sudan bahanelerle kapattılar. Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a siyaset yasağı getirdiler. Milletin, İslam âleminin ve mazlum milletlerin haklarını savunan Erbakan’ı kendini savunma zorunda bıraktılar. Anadolu insanın başlattığı hak ve adalet merkezli İnkılab`ın aksiyon aşaması bir süreliğine sekteye uğradı. Anadolu İnkılâbı devem edecektir. Bu millet, ırkçı-tekelci mihraklar istemese de, hak ve adalet merkezli yeni bir barış (Silm) medeniyetinin inşasındaki tarihi görevini yerine getirecektir.
II- DOĞAL BİR OLUŞUM OLARAK MİLLİ GÖRÜŞ HAREKETİ
Milli Görüş Hareketi, doğal, fıtri bir milli harekettir. Hidayet, feraset ve dirayet sahibi olan bu hareketin önderleri, normal insanların yapmaları gerekenleri yaptılar. Herinsan, karşılaştığı sorunlara çözüm üretmek için üç yola başvurabilir.
Birinci yol, inandığı ve doğruluğunu ilmen ispat ettiği ilkeleri esas alarak karşılaşılan sorunlara çözüm araması ve bütün yeteneklerini kullanarak, gereken istişare ve araştırmaları yaptıktan ve dünyada olup bitenleri takip ettikten sonra kendisinin verdiği kararlara göre sorunlarını çözmesi yoldur. Bu çözüm yolu doğal çözüm yoludur. İnsan fıtratına uygundur. Bu yolu ve yöntemleri izleyenler imanları, fikir, söylem ve eylemleri arasında bütünlüğü sağlayarak başarılı olmuşlar; kendi tarihlerine ve dünya tarihine yön vermişlerdir. Milli Görüş Hareketi’nin önderleri, bu yolu izlediler. Geçmişte milletimizin önderleri, bu yolu izleyerek göçebe bir toplumdan adil bir cihan devletini kurmuşlardır. Bu yolu izleyen Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u fethetmiş ve insanlık tarihini değiştiren yeni bir çağın başlamasına ortam hazırlamıştır. Milletimizin önderleri, 20. Yüzyılın başında bu yolu izleyerek emperyalistlerin işgaline uğrayan Anadolu’yu işgalden kurtarmış ve mazlum milletlerin uyanışına vesile olan dünyanın sömürgecilere karşı ilk zaferini kazandılar. Milletimiz kendi inancı dünya görüşü ve değerleri ölçüleri etrafında toplanarak sömürgeci emperyalizme karşı Çanakkale ve İstiklal Savaşı’nı kazandı. Mazlum milletlerin kendi istiklallerini kazanmalarına öncü ve örnek oldu.
İkinci yol, kendi dünya görüşünü ve değer ölçülerini bir kenara bırakarak, inanmadıkları ve ilmen doğruluğunu ispat edemedikleri başkalarının inanç vedünya görüşlerini taklit ederek karşılaştıkları sorunlara çözüm üretmeye çalışma yoludur. Bu yol taklitçilerin tercih ettikleri yoldur. Bu yol ve yöntem ilk bakışta cazip ve kolay görünür. Fakat uzun dönemde çıkmaz sokaktır. Başkalarını körü körüne taklit edenler karşılaştıkları sorunlara kalıcı çözüm üretemezler. Taklitçilerin taklit yoluyla buldukları çözümler bir soruna çözüm üretseler bile, yeni sorunlara yol açar.
Taklitçiler başka toplumların peşine takılmaktan başka bir alternatife sahip olamazlar. Onlar zamanla üretkenlik kapasitelerini ve kişiliklerini kaybederler. Milli ve manevi değerlerinden yoksun kalırlar. Milli dinamiklerini harekete geçiremezler. Kendi toplum ve tarihiyle kavgalı hale gelirler. Kendi toplumlarına sömürgecilerden daha çok eza ve cefa çektirirler. Zihnen sömürgeleşme doğrudan sömürgeleşmeden daha beterdir. Doğrudan sömürgeleştirilenler, zamanla uyanırlar. Sömürgecilere karşı bağımsızlık savaşı kazanırlar. Milletiyle bütünleşerek doğrudan ülkelerini talan eden sömürgecileri mağlup eder ve ülkelerini bağımsızlaştırabilirler. Zihnen sömürgeleştirilenler inançlarını ve bilinçlerini kaybettikleri için halkına sömürgecilerin yapmadıkları zulümleri reva görürler. Taklit ettiklerine hayranlık duyarlar. Kendilerini ilerici, halkını gerici kabul ederler. Bir ulusun uğrayabileceğin en büyük felaket zihnen sömürgeleştirilen sözde aydın sayılanlar tarafından yönetilmeleridir.
Batı medeniyeti fende ve teknikte ilerlemiştir. Ünlü Amerikalı kurumsal iktisatçı Thorstein B. Veblen’in ifadesiyle Batı uygarlığı fen ve teknolojide ilerledi. Fakat Batılar, insani değerler açısından Ortaçağ’daki ayırımcılık ve ötekileştirme anlayışını sürdürmektedirler. Hala Eski Yunan ve Eski Roma’nın entrikalarıyla ile yeryüzü sömürmeye çalışılmaktadır. İnsani değerler açısından Batı uygarlığı henüz gelişmemiştir(E. K. Hunt, 1979, s.317- 9).
İslam dünyasının taklitçi ve işbirlikçi yöneticileri, kendi toplumlarının hak ve adalete dayalı medeniyetlerinin dünya görüşünü terk ederek, kuvvet ve sömürü zihniyeti üzerinde inşa edilmiş Batı medeniyetinin kurum ve kuruluşlarını taklit ederek ülkelerini geri bıraktılar. Kendi sorunlarına kendi dünya görüşü ve değer ölçülerine esas alarak yeni çözümler üretemediler. Taklitçiliği benimsedikleri için taklit ettiklerini arkadan takip etme zorunda kaldılar.
Ülkemizde İttihat ve Terakki zihniyeti, Batılı emperyalist mihraklarının peşine takılarak bir cihan devleti olan Osmanlı Devleti’nin çöküşüne ortam hazırladılar. Bu zihniyet,1940’lı yıllarda Devlet yönetimine yeniden hâkim oldu. Emperyalist mihraklarla anlaşmalar yaptı. Her alanda taklitçiliğe dayanan siyasetler izlendi. Devletle milletin arası açıldı. Gayri milli bir eğitim politikası benimsendi. Sahibi millet olan Devletin imkânları kullanılarak baskı ve dayatmacı bir yönetim sergilediler. Bu yol doğal değildi. Milletimizin fıtratına ve tarihine uymuyordu. Hidayet ve feraset sahibi olan ve kendi ülkelerini merkez kabul edenler bu yolu tercih edemezlerdi. Etmediler de.
Üçüncü yol ise, bütün ilke ve değerleri bir tarafa bırakarak belli menfaat ve ihtiraslarla milletin önünü düşmek ve konjonktüre göre yol ve yöntem değiştirme yoludur. Bu yol aslında nihilistlerin yoldur. Yol olarak kabul edilemez. Bu yolu izleyen yöneticiler, tarih boyunca kendi ülkelerini felâketten felâkete sürüklemişler ve yönettikleri devletlerini çöküşüne ortam hazırlamışlardır.
Milli Görüş Hareketi, fıtri olan birinci yolu takip etmiştir. Bundan dolayı Milli Görüş Hareketi, Hak ve adalete dayalı dünya görüşünden zorla ve hile ile uzaklaştırılan bir milletinin yeniden kendi dünya görüşü ve değer ölçülerine, tarihine ve özüne dönüş hareketidir. Bir bakıma normalleşme hareketidir. Suyun asli mecrasına dönüşüdür. Her milletin kendi dünya görüşü ve değer ölçülerine göre sorunlarını çözmesi ve kendi ülkesini yönetmesi doğal ve fıtri hakkıdır.Sömürgecilerin anlayış ve mantığa göre yönetilen toplumlar, kendi milli dinamiklerine harekete geçirebilirler mi?
1969 Bağımsızlar Hareketi’nin başta Prof. Dr. Necmettin Erbakan olmak üzere diğer arkadaşları, önce ülkemizi insan hak ve özgürlüklerin kmilen korunduğu, haksızlıkların ve adaletsizliği azaltıldığı “Yaşanabilir bir Türkiye” olmasını temel hedef olarak kabul etmişlerdi. Türkiye’nin“Yeniden Büyük Türkiye” haline getirilmesi ve “Yeni bir Adil Dünyanın” kurulmasının Milli Görüşle gerçekleştirilebileceğine inanıyorlardı. Bu inançla yola çıktılar ve bu inanç ve azimle Milli Görüş’ü, önce Türkiye’nin ve daha sonra 1980’lı yıllarda dünya gündemine taşıdılar. İslam âleminin despotizme ve sömürgecilerin temsilcilerine karşı uyanmalarına rehberlik ettiler.
Hak Ve Adalet Merkezli Milli Görüş Hareketi’nin tarihi Ve Fikri Temelleri
15 Mayıs 2020 - 02:59
YORUMLAR