Amerika’nın eski başkanlarından Ronald Reagan ve İngiltere’nin eski başbakanlarından Margaret Thatcher’in ülkelerinde uyguladıkları politikalarda 14. Yüzyılda yaşamış siyaset ve toplum alanında son derece önemli görüş ve uygulamaları olan büyük İslam Düşünürü İbn-i Haldun’dan etkilendikleri bilinen bir gerçektir. Yaşadığı dönemden 6 yüzyıl sonrasına bile görüşle etki eden bu büyük düşünürün bir kısım tespitleri bu gün itibariyle ülkemizin manzarasının ne kadar vahim olduğunu da ortaya koymaktadır. Mukaddime adlı eserinde İbn-i Haldun’a göre devletlerin çöküşlerinin belirtileri olarak;
Üretimin azalmasını ve tüketimin artmasını
Vergilerin artmasını
Devlet kademelerinde liyakatin dikkate alınmamasını
Adaletsizliği
Umutların kırılmasını
Gurur, kibir, gösteriş ve riyakarlığın artmasını
Dayanışmanın ortadan kalkmasını
Göçün hızlanmasını göstermiştir.
Ülkemizde bugün maalesef bu kriterlerin hepsinin gerçekleştiğini görmekteyiz..
Memleketimizin bu hale gelmesi elbette bir günde, bir yılda, on yılda ve hatta bu iktidar döneminde olmadı. Çağın getirdiği sıkıntılar, coğrafyanın getirdiği sıkıntılar, modernite denilen insanı insanlıktan çıkartan sıkıntılar ve son olarak korona’nın getirdiği sıkıntılar var. Ama her alanda yozlaşmış olmamızın, her alanda hızlı bir şekilde irtifa kaybetmemizin bu iktidar döneminde akla hayale gelmeyecek şekilde ivme kazandığını da hiç kimse inkar edemez. Hepimiz akşam yastığa başımızı koyduğumuzda şöyle bir soruyu kendi kendimize soralım: “18 yıl öncesine göre neredeyiz, 18 yıl öncesine göre daha iyi bir insan mıyız, yoksa her geçen gün ziyanda mıyız, 18yıl öncesine göre bizi biz yapan inancımıza, değerlerimize, kültürümüze daha mı sıkı sarıldık, daha mı ileri gittik, yoksa her geçen gün bunlardan daha mı uzaklaştık? Bu sorular bize hem bizim hem de ülkemizin genel bir muhasebesini yapma imkanı verecektir.
Peki, ne oldu da bu iktidar döneminde güzelliklerin canlı renkleri solarken kötülüklerin zifiri karanlığı her yanı kaplamaya başladı?
2000’li yılların başını şöyle bir hatırlayalım, kimilerinin erdemliler, kimilerinin yenilikçiler dediği bir grup arkadaşımız Milli Görüş çizgisinden ayrılarak yeni bir arayışın içine girdiler ve bu arayışlarını meşrulaştırmak ve kimilerinin eleştirdiği geçmişlerini tamamen silip atmak için dört kelimeden oluşan bir cümle kurdular: “Milli Görüş Gömleğini Çıkardık”.
Geçmişlerini bu şekilde kendilerince temize çekerken gelecek için de 5 önemli iddiayı gündeme taşıdılar. Neydi bunlar:
Şeffaf ve hesap verilebilir bir anlayışla yolsuzluğu bitireceğiz;
Ekonomik kalkınma ile yoksulluğu bitireceğiz;
Düşünce ve İfade özgürlüğü ekseninde yasakları kaldıracağız;
Devlette kurumsallaşmayı sağlayarak mafyalaşmayı bitireceğiz.
Diklenmeden dik durarak komşularla sıfır sorun, dünya ile barışık hale geleceğiz.
Bu beş ana prensip etrafında Türkiye’yi bütün temel problemlerinden arındırıp milletimizi içeride mutlu, dışarıda saygın bir konuma getirecekleri iddiasında bulundular. Milletimiz de bu güzel iddialar karşısında 18 yıl içinde ne kadar seçim varsa istisnasız hepsinde bu hayallere destek oldu.
Ninelerimiz dedelerimiz masallara başlarken ne derdi: Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, dönüp arkamıza baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz. Biz de bu 18 yılın sonunda dönüp de arkamıza baktığımızda pek çok önemli konuda bırakın bir arpa boyu yol gitmeyi, başladığımız noktanın da fersah fersah gerisine düştük.
-Şeffaf ve hesap verilebilir bir anlayışla yolsuzlukları bitireceğini iddia edenler bırakın yolsuzlukları bitirmeyi, onca sindirilmiş, korkutulmuş bürokrat kesimi içerisinde onuruyla vazifesini yaparak belediyelerdeki yolsuzlukları resmi raporlarla belgeleyen Sayıştay yetkilisini görevden aldılar. Biz bize yeteriz kampanyasının bile denetlenebilir olmasına müsaade etmediler. Yolsuzluktan değil duyulmasından rahatsız oldular.
Ekonomik kalkınma ile yoksulluğu bitireceğiz diyenler Cumhuriyet tarihinin işsizlik rekorunu kırdılar. Terör yuvalarına baskın yapar gibi berberleri bastılar. Köprüden geçenlerden ücret aldıkları gibi geçmeyenden de ücret alıp Deli Dumrul efsanesini 21 yüzyılda hayata geçirdiler.
Düşünce ve ifade özgürlüğü ekseninde yasakları yok edeceklerini söyleyenler ülke insanını en tenha köşelerde bile fısıltıyla konuşmaktan imtina eder hale düşürdüler.
Devleti kurumsallaştırarak mafyayı bitireceğiz diyenler mafyaya özel af çıkararak adeta devlet koruması altına aldılar.
Komşularla sıfır sorun, dünyada saygın ülke olacağız diyenler, kapısını çalıp kahve içecek komşu bırakmadılar.
Yalnız ülkemiz değil tüm dünya koronavirüs sebebi ile belirsiz bir süreçle karşı karşıya
Bu süreç dolayısıyla hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, hasta olanlara acil şifalar, diliyorum.
Sürece olumlu katkılarıyla destek olan herkese şükranlarımı sunuyorum.
Henüz tamamlanmamış ancak pozitif eğilim gözlemlenen süreçte fedakar bir şekilde tedbirlere uyan vatandaşlarımıza da teşekkür ediyorum.
Biliyorum zor bir süreç yaşanıyor. Vatandaşlarımız biraz daha sabır gösterip alınan tedbirlere uydukları takdirde; kendilerini korudukları gibi toplumun tüm fertlerinide koruyacaklarını bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Ramazan ayını bereketi ile yaşamayı ümit ederken, ülkemizde;
Film senaryolarını aratmayan prodüksiyonlar, algı çalışmaları, sosyal medya oyunları, kamplaşma arayışları, veliaht kavgaları derken her gün yeni bir senaryo ile karşı karşıya kalıyoruz.
Yazılan senaryolar ile ilgili birçok soru akla gelebilir ama, olması gereken gündem bunların hiçbirisi değil..
Daha önceki açıklamalarımızda, ülkemizin değerlerine destek olunduğu takdirde birçok başarılı çalışma gerçekleştirileceğini ifade etmiştik.
Kısa zamanda belli bir aşamaya getirilebilen aşı projesi
Solunum cihazı üretimi
Yazılımcı yetiştirme fikri, bahsettiğimiz güzel çalışmalardan birkaçı…
Güzel çalışmaların sayısı artırılabilir. Ancak akla şu soru geliyor; Bu çalışmaları yapmak için neden Korona beklendi?
Defalarca ifade ettik.
Yatırımları betona değil insana yapın ,
Desteği faiz lobisine değil, üretime verin…
Maalesef dinlemediler, milletin kendi gayretleri ile ortaya koyduğu çalışmalar ile geçmişi unutturmaya çalışmaktalar…
İçerisinde adaletin olmadığı Adliye sarayları, geçiş garantili yollar ve hapishane yapmak yerine, gerekli destekler sağlanıp üretim canlandırılmış olsaydı bugün ülkemiz çok daha farklı bir noktada olacaktı…
Bugün bir fırsat daha doğdu, doğan fırsatı lütfen bu sefer değerlendirin!
Her şeyin yeniden düşünülmesi gereken şu günlerde, Ramazan ayınında bereketine sığınıp; geçmişte yaptığınız yanlışların, yapılmaması halinde nasıl bir noktada olabileceğimizi gelin bir düşünün,
Salgın yönetiminde milletimizin gösterdiği gayret her türlü takdire şayandır. Mecburi çalışma gerektirmeyen ve ihtiyaçlar dışında genel itibari ile milletimizin gösterdiği tutum ve hassasiyet, kendisini büyük olarak gören devletlerde olan bitenden (askerin sokağa çıkması gibi) çok öte kardeşler topluluğunun göstergelerini taşımakta. Belki de süreci avantaja dönüştüren en önemli özelliğimiz kardeş olarak hareket eden bir millet olmamızdır.
Hangi elden olursa olsun yardımını esirgemeyen, sorumluluk alan, çözüm için gayret gösteren bir milletin aynı zamanda daha iyi yönetilmeye, daha uygun imkanlara sahip olmaya hakkı vardır; sadece zor zamanlarda değil, normal yaşantı süresince endişe etmeden hayatını devam ettirme hayali ile gayret eden ve bundan dolayı bir çok fedakarlıkta bulunan insanımızın daha iyi şartlarda, daha rahat bir psikolojide hayatını sürdürmesi bir lütuf değil, bir gerekliliktir.
Bu nedenle hükümetteki arkadaşların başka dönemleri değil; kendi dönemleri ile ilgili muhasebelerini hem maddi hem de manevi yönden yapmaları; onlara verilmiş bu ulvi görev karşısında hem dünyada hem de ahirette onları iyi edecektir…
Gelin bu rahmet ve bereket ayını bir fırsata çevirelim; başta kendi muhasebemiz olmak üzere yapılanları bir muhasebe edelim…
Keşke Merhum Erbakan hocanızı dinleyip, Irak işgali ile başlayan yanlışlar dizisini yapmamış olsaydınız. Yaptığınız yanlışlar saymaya kalksak kitaplar yazmamız gerekir.
Gelin tekrar kardeş olalım; dünya hayatı kısa ve süre git gide daralmakta
İyi günde bir kişinin; işler zora girince milletin yastık altında aradığınız vicdanlarınızın muhasebesini yapı lütfen.
Her fırsatta her faturayı kestiğiniz milletin geleceğini ipotek altına alacak proje ve yaklaşımlardan vazgeçin,
İtibarınızdan vazgeçmemek pahasına milleti sürüklediğiniz borç yükü; yaşanan salgın sonrası daha ağır bir fatura ile milletin önüne doğru sürüklenmekte…
İşsizlik aldı başını gidiyor,
Mülteci meselesi git gide artmakta,
Yatırımları üretime döndürün, plansız bir şekilde betona yatırım yapmayı durdurun,
Biz Saadet Partisi olarak;
Durun diyoruz durmuyorsunuz…
Vazgeçin diyoruz, daha fazlasını yapıyorsunuz,
Milletin geleceğini ipotek altına almaktan vazgeçin,
İnsafa gelin, bu ayın rahmetine sığının, kendinize gelin,
Milletin kaynaklarını tüketirken, yandaşlarınızın keselerini doldurmakla ahiretinizi de dünyalığınızı da kaybetmiş olursunuz…
Gelin kardeş olalım, geleceğimizi beraber iyileştirelim, ekmeğimizi, fikrimizi bölüşelim…
Gnler geçti, aylar geçti, yıllar geçti biz yanlış gördüğümüz konularda kardeşlik hukukunun gereği hep uyardık, uyarmaktan yorulmadık, bıkmadık. Ama siz bizi dinlemek yerine sizi ve ülkemizi felaket götürenlerin sözünü dinlemeyi tercih ettiniz.
Tarihin sayfalarını tek tek karıştırıp; Ak Parti döneminin sadece ‘değerlerimize’ verdiği zararı anlatmak istesek, birçok basın toplantısı yapmamız gerekir.
Yeni tartışma, yeni polemiklerden biri de Diyanet İşleri Başkanının son hutbesinde belirttiği hususlar; Ankara Barosu gibileri, kirli zihinlerinin onları taşıdığı cahiliye toplumundan örnekler sergilesede bazı tepkiler gelinen noktayı özetlemektedir. Yaşananlar toplumda yaşanan değer kaybının, erozyonun geldiği noktayı gözler önüne sermektedir.
Dediğimiz gibi gündemimiz bunlar değil, sosyal medyada yaşanan tartışma, kapışma, kamplaşma bizim işimiz değil, tarafı da olmayacağız.
Suç belli, suçun sahibi de belli ama taraflar birbirini hırpalamakta;
Belki de şöyle ifade etmek lazım; suçlunun psikolojisini anlamak için;
Suçlu, suçu ile yüzleşemez; çünkü kendisini çoktan ikna etmiştir.
Toplumda herkes suçlunun kim olduğu bilir ama kitabın bitmesini bekler.
Ortada bir suç varsa; geleceğimizi ipotek altına alan
Zina yasası,
Süt bankası,
İstanbul sözleşmesi,
AB uyum yasalarına ve TV dizilerindeki ahlaksızlıklara göz yuman, tüm uyarılarımıza rağmen bu yaptıklarından geri adım atmamış olan iktidardır.
Bugün tartışılması gereken öncelikli konu hutbe meselesi değil, geçmişte yaptıkları ile yüzleşmekten kaçan Ak Parti hükümetidir!
Sorgulanması gereken budur
Biz milletimize olan yükümlülüğümüz ve yanlış da yapsalar iktidardakilerle de kardeş olduğumuzdan dolayı bu manzaraları anlatmak ve ikaz etmek görevimizi yerine getirmeye devam edeceğiz. Tabi bu görevi yerine getirirken iyi yapılan işlere yönelik desteklerimizi de esirgemeyeceğiz. Koronavirüs ile mücadelede Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Bilim Kurulu üyelerinin mücadelesi, Dünya’nın dört bir tarafındaki vatandaşlarımızın ülkemize getirilerek tedavilerinin burada yapılmasına vesile olan herkese teşekkür ederiz.
Hayra motor, şerre fren olma… Bu ilke Milli Görüş’ün en başından beri ana düsturudur ve bundan sonra da böyle olacaktır.
SP Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Arıkan : 18 yılın sonunda dönüp arkamıza baktığımızda başladığımız noktanın fersah fersah gerisine düştük
07 Mayıs 2020 - 18:45 - Güncelleme: 07 Mayıs 2020 - 21:41
YORUMLAR