phishing

Türkiye'yi toplumsal bir cinnetin eşiğine getirdiler

DP Lideri Uysal: Maalesef bir tarafta ne pahasına olursa olsun ‘ben’ diyenler, bir tarafta 60'dan bu yana dökülen kanla yetinmeyenler, Türkiye'yi toplumsal bir cinnetin eşiğine getirmiştir

Türkiye'yi toplumsal bir cinnetin eşiğine getirdiler

DP Lideri Uysal: Maalesef bir tarafta ne pahasına olursa olsun ‘ben’ diyenler, bir tarafta 60'dan bu yana dökülen kanla yetinmeyenler, Türkiye'yi toplumsal bir cinnetin eşiğine getirmiştir

Türkiye'yi toplumsal bir cinnetin eşiğine getirdiler
15 Mayıs 2016 - 18:19

 

 

 

 

Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950’de iktidara gelişinin 66. yıldönümünde konuşan DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, “Tek bir kişinin hülyaları ve siyasi hesap uzmanlarının hesaplamaları ile adım adım ‘tek adam hükümranlığı’na dönüştürülmek istenen Türkiye; demokrattır, demokrat olarak kalacaktır” vurgusu yaptı.

DP Genel Merkezi’nde düzenlenen toplantıya parti üst yöneticileri, Demokratlar Kulübü Başkanı Enver Turgut ile Siyaset Planlama Kurulu Başkanı ve GİK üyesi Doç. Dr. Mehmet Özdemir de katıldı.

 

Genel Başkanı Gültekin Uysal, 14 Mayıs Demokrasi Bayramı dolayısıyla düzenlenen programda şu görüşlerini özetle şöyle dile getirdi:

“14 Mayıs 1950, yalnız fikrimizin ve milletin iktidarı için değil, demokrasinin bu topraklardaki ilk gerçek zaferi olması dolayısı ile de kutlanası, anlatılası, anılası bir gündür.

66 yıl önce gerçekten millet için milletle beraber teşrik-i mesai eden demokratlar, bugün de aynı hassasiyette, aynı ilke ve aynı doğru yoldadır.

Adına hürriyetçi demokratlar tarafından bir bayram atfedilen demokrasinin, bugün geldiği yer ortadadır.

Siyaset biliminin kavramlarından, siyasi tarihin tozlu sayfalarından bulunacak onlarca mesel, onlarca tanım varken, bu hizmet kervanının ekmeğini yemeye teşebbüs edercesine kendini demokrat olarak niteleyen, yaşanılanın demokrasi olduğunu söyleyenler vardır.

 

‘TÜRKİYE; DEMOKRATTIR, DEMOKRAT OLARAK KALACAKTIR’

 Demokrat Parti geleneğindeki şekli ile sözün millete takdimi, teslimi olan demokrasi, bugün türlü kılıflarla milletten zapt edilmek, rehin alınmak istenmekte, bir tek kişinin sultasındaki bir zümreye tahsis edilmek istenmektedir.

Tek bir kişinin hülyaları ve siyasi hesap uzmanlarının hesaplamaları ile adım adım ‘tek adam hükümranlığı’na dönüştürülmek istenen Türkiye; demokrattır, demokrat olarak kalacaktır.

 70 yıldır bu milletin büyük hayallerini ‘Büyük Türkiye ideali’ ile programlaştıran demokratlar, birkaç kişinin küçük hayallerine, bu büyük, bu kutlu emeği ve birikimi kurban etmeyecektir.

 

TÜRKİYE MESELELERİNİ KONUŞMAKTAN UZAKLAŞMAKTADIR

Bu hareket, milletin iktidarına hayır diyenlere canını vermekten çekinmemiş, tehdide, şantaja ve türlü Bizans oyunlarına boyun eğmemiş bir genetiğe sahiptir.

70 yıldır hakkaniyet ve adalet çizgisinden sapmadan milletin hizmetine hayatını vakfeden demokratlar, bugün de aynı bilinç, aynı kararlılık ve aynı vakur duruşla Edirne'den Kars'a ayaktadır.

 ‘Türkiye anayasal kargaşanın, siyasal karmaşanın ve yasal kaygıların içerisinde boğulmaktadır’

Türkiye anayasal kargaşanın, siyasal karmaşanın ve yasal kaygıların içerisinde boğulmakta, asıl meselelerini konuşmaktan uzaklaşmaktadır. Maalesef bir tarafta ne pahasına olursa olsun ‘ben’ diyenler, bir tarafta 60'dan bu yana dökülen kanla yetinmeyenler, Türkiye'yi toplumsal bir cinnetin eşiğine getirmiştir.

Tüm teamülleri, ahlaki ve siyasi değerleri bir kenara koyarak, hatta ayaklar altına alıp mızmızlanarak ‘ben’ diyen, sahnede ‘milli irade’ diye bağırıp sahne arkasında başka sözler eden Cumhurbaşkanı da cinnet getirenlerin başındadır. Bir cinnet hali ile her söylevinde arkasına saklandığı ‘milli irade’yi katletmiştir. Daha aylar önce seçim pusulasında adı olan, o ‘milli irade’nin beyanı olan bir başbakanı görevinden eden Cumhurbaşkanı siyasi cinayet işlemiştir.

 

AKP 28 ŞUBAT’IN GERÇEK MAĞDURU DEĞİL MAHDUMUDUR

Bugün yaşananlara ‘darbe’ denmeyecektir de ne denecektir?

 Cumhurbaşkanı geldiği günden beri çeşitli yerlere çeşitli yöntemlerle darbe yapmıştır. Bu da basbayağı darbedir.

 28 Şubat’ın gerçek mağduru değil mahdumu AKP, ecdadı olan 12 Eylül ve 28 Şubat’tan öğrendiklerini yeni yöntemlerle tekrar etmiştir.

Kendilerinin bir düstur edindiği, ancak görünen o ki anlamını kavramanın işlerine gelmediği ‘milli irade’ işte bugün, yani Türkiye’de ilk ve gerçekten tecelli ettiği gün daha da önemli haldedir.

 

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU KAYGILARI DERİNLEŞTİRMİŞTİR

Bir taraftan bayramı bir taraftan yası yaşadığımız bu ay ‘kan’ hatırlatması bizi daha da irrite etmiştir. 27 Mayıs 1960’ın akıtmaya başladığı kan, elini hala yıkayamamış olanlara yetmemiştir. Sadece bir siyasi tarafı değil, tüm ülkeyi tehdit edercesine hala ‘kan’ diyenler bunun göstergesidir.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu ‘ne pahasına olursa olsun başkanlık’ diyenlere karşı ‘Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz’ demiş, 27 Mayıs’tan 56 yıl sonra, 12 Eylül’den 36 yıl sonra acıları deşmiş, kaygıları derinleştirmiştir.

Bu sözler, kaygısı millet olan, kaygısı birlik olan, kaygısı demokrasi olan bir şahsın değil, iktidarın kutuplaştıran diline öykünen bir şahsın sözleridir.

Sayın Kılıçdaroğlu demokrasinin kılıçla değil kalemle, kelamla olduğunu bilmeli, hep hatırlanmak istiyorsa soyadını ‘Kelamoğlu’ olarak değiştirmelidir.

 

TÜRKİYE AHLÂKÎ BİR YOZLAŞMANIN EŞİĞİNİ AŞMIŞTIR

Türkiye hem siyaseten, hem de toplumsal olarak ahlâkî bir yozlaşmanın eşiğini aşmıştır.

Maalesef, geleceklerimizi emanet ettiğimiz çocuklarımız, kimseye emanet edilemeyecek haldedir. Her gün, yeni bir iğrençlik haberi ile evlatlarımızın yüzüne nasıl bakacağız kaygısı ile uyandığımız ülkemizde, iktidar mağdur edenin, utanarak söylüyorum taciz edenin, tecavüz edenin kimliğine bakmaktadır.

Önce siyasete alet ederek dini, sonra kendi güvenliklerine gayret ederek hukuku siyasallaştıran iktidar, sonunda vicdanları da siyasallaştırmıştır.

Ne yazık ki, ahlaki çöküşten önce nasibini, yüce Meclis ve siyaset kurumu almıştır. Geçmişte, parlamenterlere ait bir teamül ile protesto etmek istediğinde, Meclis sıralarını tokatlayan milletvekilleri, şiddeti araç edinen liderlerine öykünerek, birbirlerini tokatlamakta, tekmelemektedir. Hakaretin bini bir paradır. Meclis televizyonu, bu nedenlerden ötürü boş verin ‘+18'i’, ‘+ insan uyarısı’ koymalıdır.

 

TOBB BAŞKANI BU YOZLAŞMANIN CANLI KANITIDIR

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nu hedef alan ve bizce edep dışı sözleri bu bağlamda geldiğimiz noktanın özetidir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun, Türkiye’nin en büyük sivil toplum yapılanmalarından birinin kendi işlerine gelecek şekilde siyasete müdahil olmamalarını eleştirmesi ile başlayan tartışmada, siyasete ‘haddini aşarak’ müdahil olan TOBB Başkanı bu yozlaşmanın canlı kanıtıdır.

Sivil alanın lider kuruluşu olan, il ve ilçelerdeki yapılanması ile adeta sivil topluma maestroluk eden böyle bir yapılanmanın başkanın sanki bir siyasi partinin temsilcisi gibi lakırtı etmesi demokrasi adına da acıklıdır.

Muhakkak ki TOBB Başkanı’nın bu çirkin üslubunun ve tavrının yanında CHP’nin ve liderinin tavrı da tartışmalıdır. Zira kendileri başkaca sivil toplum kuruluşlarını partilerinin ‘dış yapımı’ gibi kullanmakta bir beis görmemektedirler. Miting meydanları ve parti organizasyonları da bu vaziyetin en canlı şahididir.

CHP cenahından TOBB Başkanı’na ‘siyaset dışı kal’ diye uyarıda bulunanlar bir takım sendika ve yapılanmalara da aynı mesajı verecekler, dışarıda olmaları için gayret edecekler midir?

 

DP KARMAŞADAN VE SIKIŞMIŞLIKTAN ÇIKIŞIN PARTİSİDİR

Bugün Türkiye'nin, çeşitli şekillerde, çeşitli sancılarla acısını çektiği güç zehirlenmesinin, iktidar zehirlenmesinin panzehiri demokrasidir.

66. defa kutladığımız Demokrasi Bayramı'nda biliyoruz ki, bu kronik hastalığı tedavi edecek kadrolar, Demokrat Parti' de yer almaktadır.

 Gündeme dair son bir hatırlatma ile belirtmek isterim ki; biz demokratlar, ideallerimiz gereği siyasette olan biteni, diğer partilerdeki gelişmeleri de nezaket dairesi içerisinde izlemekteyiz.

AKP'nin Menderes ve Özal vurgusuyla bu büyük misyonun geçmişini yağmalama gayretlerini, zaman zaman MHP de dahil olmak üzere CHP'nin bize yönelik tasarruflarını görmekteyiz. Elbette bu gözlemlerimiz bizlere bulunduğumuz yerin anlamını göstermeye devam etmektedir. Bu anlam ve partimizin sahip olduğu karşılık çeşitli zamanlarda isnatlara konu olmasına vesiledir. En bilinen tabiri ile ‘meyve veren ağaç taşlanır’, taşlanacaktır. Demokrat Parti sahip olduğu cevher itibariyle meyve vermeye de devam edecektir.

Velhasılı kelam Demokrat Parti ‘tavşan parti’ değil, asıl meselelerimizi perdeleyen anayasal kargaşadan, karmaşadan ve sıkışmışlıktan çıkışın partisidir.

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum