Ayasofya, Bizans devrinde İstanbul’ un en görkemli kilisesi, fetih sonrasında da en ihtişamlı camisi olarak adını tarihe altın harflerle yazdıran bir mabet olarak kazındı hatıralarımıza. İstanbul’ un fethedilmesiyle birlikte Hagia Sophia Kilisesi yerini Ayasofya Camii’ne bırakmıştır. Fethin simgesi olarak bilinen bu cami ile birlikte fethedilen topraklardaki kiliselerin camiye dönüştürülmesi, en büyük olanının ‘’Ayasofya’’ şeklinde anılması bir âdet haline gelmiştir. Ayasofya adına mazhar olan camiler arasında 1453 yılından 1934 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüş ve ulu camiler arasında anılan, İstanbul’daki Ayasofya Camii ve çevresinde şekillenmiş külliye, en meşhur yapıttır ve genellikle Ayasofya denince zihinlerde bu meşhur yapıt (Ayasofya-i Kebir) canlanmaktadır.
Uzun bir süre müze statüsünde faaliyetlerini sürdüren, Ayasofya-i Kebir camiinin 86 yıl sonra yeniden ibadete açılacak olması yönündeki kararname, insanları olduğu gibi gündemi de etkisi altına almış durumdadır. Bu kararname her ne kadar büyük kitleler açısından sevindirici bir haber olarak algılansa da yapı içerisinde bulunan fresklerin ve mozaiklerin zarar görmemesini, yapının tarihi dokusuna ve mimarisine hasar verilmemesini isteyenleri bir hayli üzmüştür. Bu konunun gündeme taşınması ‘’Peki yıllar öncesine ait, tarihi açıdan önem arz eden bu fresklere ve mozaiklere ne olacak?’’ sorusunun cevaplanmasına sebep olmuştur ancak bahsi geçen soruya ithafen yanıt gecikmemiştir. Fresk ve mozaiklerin perde yöntemi (yelken perde) ile gizleneceği, bu sayede hem tahribatın engellenmiş hem de ibadet konusundaki problemlerin ortadan kalkmış olacağı bilgisi verilmiştir.
Görünen o ki her ne kadar Ayasofya’nın, içerisinde değerli fresk ve mozaik motifleri varsa da O’nun cami olarak kalmasını gerektiren sebepler, müze yahut kilise olarak hizmet vermesini gerektiren sebeplerden çok daha fazladır. Nitekim kılıç hakkının hesaba katılmaması, Ayasofya’ nın geçmişi hakkında yeterli bilgi birikimine sahip olunamaması yine O’ nun cami dışı statülerde hizmet vermesi gerektiğini düşündüren sebepler arasındadır. Tüm bunların yanında Ayasofya’ nın cami niteliğinden ödün verilerek müze yahut kilise statüsünde faaliyet vermesini istemenin Fatih Sultan Mehmet’e ihanet olacağına dair tutum ve düşünceler de isabetlidir. Ayasofya bir cami idi. Öyle de kalması icap eder. Dış güçlerin etkisiyle Ayasofya’nın cami statüsünden ödün verilmesi ve uluslararası bir probleme dönüşen bu meselenin uluslar arası güçlerin vicdanına bırakılması hem aklen hem vicdanen doğru bir tutum değildir. Nitekim İslam’ın egemen olduğu coğrafyalarda atılan böylesine isabetli adımların devamını beklemek en doğrusu olacaktır.
YORUMLAR