Son günlerde halkımız, sosyal medyanın ortaya çıkardığı on yaşındaki bir çocuğu linç etmekle meşgul.
Çocuk psikolojisini zaten önemsemeyen medyamız bir çocuğu gelişi güzel servis edip, işlerin nereye varacağından mesul değilmişcesine rahat ve hatta bu rahatlıkla da her gece yastığa başını huzurla koymaya devam ediyor.
Medya muaf çünkü her şeyden, sadece kamerası var ve çeker servis eder, gerisinden ona ne, değil mi canım?
Atakan düşünsün. Ailesinin pek düşüneceğini sanmıyorum.
Çeşitli gruplara ayrılmış birkaç görüşümüz var. Birinci grup çocuk zeki değil, ezberlemişçiler. Bu kısım, illüzyon gösterisinde sergilenen sanatı sürekli tahmin etmeye çalışıp hiçbir şeyden keyif almayan insanlara benziyor.
Sanırım hayatlarında ilk kez öngörüleriyle gerçeğe yakın hissetmenin haklı gururu ile çocuğu yerden yere vurup, onu zeki görenler ile Çiftlikbank'ta online inek besleyenleri bir tutmaya kadar vardırıyorlar işi.
Çocuğun zekasının vasat veya altı olması için içten içe dua bile ediyorlardır. Haklı olmak önemli onlar için. Bu grubu sevemedim. Aşırı antipatikler.
İkinci grup; çocuğun çocukluğunu yaşamadığı için üzülenler. Eğer çocuğumuz düşünülen kadar zekiyse bu şekilde varoluşunu anlamlandırıyordur ve bilgi edinmek, düşünmek onu mutlu ediyorsa, çocuk oyun yerine bunu seçiyordur. Bu çok normal. Örneğin, on yaşında üniversite okuyan üstün zekalı bir çocuk olsun ve bu çocuk yaşıtlarıyla, ya da yaşıtlarını geçtim, vasat yetişkinlerle sohbetten ne kadar keyif alabilir ? Beş yaşında çok iyi piyano çalan bir çocuk, oturup top oynamak yerine piyano çalmayı seçtiğinden motor becerileri gelişmiştir ve zekası dolayısıyla kompleks müzikler çalıyor veya besteliyor olabilir. İlgi alanlarımızı erken keşfedebilmemiz harika bir şey. Yani çocuk isteyerek o kitapları okuyor ve bilgi yönünden kendini geliştirdiği için mutlu oluyor olabilir.
Diğer grubumuz; paranoyaklar. Atakan'ın kristal çocuk olduğu ve bu yüzden gözlerinin farklı ve göz bebeklerinin büyük olduğu gibi (bunu da Margaret Keane eserlerinden bir resimle destekleyip iyice coşuyorlar.) yanılgılar içinde paranoyak varsayımlarla anbean büyük resmi görüp büyük oyunu bozuyorlar. (!) Bu grup ise cidden tedavi olmalı.
Atakan ilgi alanını erken fark etmiş, belki ortalamanın üstünde bir zekaya sahip, anne babanın pasif tutumu sayesinde erken olgunlaşmaya da başlamış bir çocuk gibi görünüyor bana. Ebeveynlerin o ne bilirse en iyisini bilir minvalinde çocuğa keramet sahibi gibi yaklaşımları, çocuğun henüz on yaşındayken korunmayı akıl edemeyeceği tehlikelerin ortasına savunmasız bir biçimde kendini bırakmasına neden oluyor. On yaşındaki çocuğu medyanın kucağına bırakmak ne kadar doğru ?
Medya timsahlarla kaynayan büyük bir havuzun üzerindeki kırık dökük bir köprü gibi. Hiçbir önlem alınmaksızın rastgele on yaşında bir çocuk freak showa çıkarılmış gibi o köprünün üzerine çıkarılırsa, aşağıda bekleyen milyonlarca nefret kusan insana gün doğuyor. Koca koca adamlar ve kadınlar küçük bir çocuğa sürekli sorular sorarak çocuğu reyting malzemesi yapıyor.
Birinci grup zaten sorulara aklıselim cevaplar veremediğinde göbek atacak kıvamda. Üçüncü grup ise soruları bildiğinde çocuğa cin muamelesi yapıyor. Çocuk bu ilginin sayesinde şımarmış durumda. Bir de üstüne bunun için eleştiriliyor.
Biliyor musunuzki Atakan’dan önce bu ülkenin medyası ve Atakan’ın ailesi eleştirilmeli. Herkes kendine dönüp kaç kitap okuduğuna bakmalı. Atakan beş ayda iki yüz elli kitap okudu veya okumadı gerçeğini kenara bırakalım, zira bunun ne şekilde olursa olsun ortaya çıkması kimseye bir şey katmayacak. Her ne olursa olsun karşınızda hayalleri olan, büyüyecek ve gelişecek olan küçük bir insan var. Nefretinizi kusmadan önce ön yargısız bunu tekrar düşünmeniz dileği ile sevgiyle kalın.
YORUMLAR