ATATÜRK BÜYÜK ZAFER’E HAZIRLANIYOR…
Atatürk’ün Büyük Zafer’e hazırlanışını anlatan Ahmet Bekir Palazoğlu’nun bir yazısını sizinle paylaşmak istiyorum;
O her günkü gibi tıraş olmuştur;
Eldivenleri elindedir,
Karargah, çadırından çıkar...
Ortalık zifirî karanlıktır...
Petrol ve mum fenerlerinin titrek ışıkları altında
Kocatepe'ye doğru çıkmaya başlar;
öne doğru fazla eğilerek yürür.
Arazi, arızalı olduğu için ağır ağır ilerler...
Nihayet tepeye çıkar;
Bütün karanlıkları delen gözleriyle ileriye bakar:
“Allah, Türk milletini ve ordusunu koruyacaktır! “
diye mırıldanır.
***
26 Ağustos 1922...
Sabahın ilk ışıkları görünmüştür;
Başkomutan Mustafa Kemal gözetleme dürbününün
başında, düşman tahkimatını seyrederken
topçularımız ateşe başlar...
Bu ateş tahkimatı yer yer havaya uçurmaktadır...
Fakat bir taraftan da tonlarca cephane
su gibi akıp gitmektedir...
Endişeye kapılanlar olur;
bunu Başkomutan'a da söylerler.
O, büyük bir soğukkanlılıkla:
“Tek mermi kalıncaya kadar ateşe
devam edilecektir”, diye yanıtlar ve ekler:
"Cephane ikmalini düşmandan yapacağız." der
Akşam olmak üzeredir...
Mustafa Kemal etrafına bakarak:
“Yarın öğleden sonra Afyon'da olacağız” der.
O anda, herkes şüphe ve tereddütle birbirinin
yüzüne bakar;
Ertesi gün, yani 27 Ağustos günü öğleden sonra
hep beraber Afyon varmışlardır.
***
28 ve 29 Ağustos günleri verilen emirlere göre,
düşman kovalanmakta ve sıkıştırılmaktadır.
Başkomutan da evvelce tasarladığı yerde,
düşmana son darbeyi vurmak için hazırlanmaktadır.
Nihayet 30 Ağustos...
Başkomutan otomobiline biner.
Şimdi Zafertepe diye anılan yere doğru inme emrini verir.
Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa:
“Paşam ateş hattına iniyorsunuz” der.
Kemal Atatürk cevap verir:
“Siz burada kalınız!” diye cevap verir ve yoluna devam eder.
Düşman top ateşi altında bulunan bir yere gelir;
oradan dürbünle düşmanın asıl kuvvetlerinin
bulunduğu yerlere doğru ilerlemekte olan
piyade birliklerimizin hareketini takip eder.
Birdenbire, "Allah, Allah!.." sesleri yükselir.
Askerlerimizin süngüleri batmak üzere bulunan
güneşin kızıl ışıkları altında alev alev yanmaktadır;
ölümü hiçe sayan kahramanlarımız,
düşmanın üzerine ateşten bir çığ gibi iner.
O anda Büyük Komutan, elindeki sigarayı atar;
ayağa kalkar.
Siper içinde dimdik durur;
bu, çok sevdiği, üzerlerine titrediği askerlerine
karşı bir saygı duruşudur;
gözleri nemlenmiştir.
Eliyle muharebe alanını göstererek Yunan komutanı için bağırır:
“ Hacı Anesti,
Mağrur kumandan!
Neredesin,
Gel de ordularını kurtar! “ der.
***
Ertesi gün sabahın erken saatlerinde savaş
alanını dolaşır. Manzara çok hazindir;
binlerce düşman cesedi...
Birbirinin üzerine yıkılmış yüzlerce topçu havanı...
Terk edilmiş toplar; cephaneler...
Asil ruhlu büyük insan Mustafa Kemal, üzüntü duyar ve gördüklerini şu şekilde özetler;
“Bu manzara insanlığı utandırabilir,
fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk.
Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir
harekete teşebbüs etmezler” der.
Biraz ileride topların arasında yerde
bir Yunan bayrağıni görür; eliyle işaret ederek:
“Bayrak bir milletin bağımsızlık sembolüdür.
Düşmanın da olsa ona hürmet etmek lâzımdır.
Bayrağı yerden kaldırıp topun üzerine koyunuz”
diye emir verir.
Büyük Zafer kazanılmıştır artık.
30 Ağustos 1924’de, zaferin 2.yıl dönümünde Dumlupınar'ın
Çal tepesinde yapılan bir törende Atatürk düşüncelerini şu
şekilde dile getirir;
"...Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devleti,
genç Türkiye Cumhuriyetinin temeli burada percinlendi, ebedî hayatı burada taçlandırıldı .
Bu sahada akan Türk kanları,
bu semada uçan şehit ruhları,
devlet ve cumhuriyetimizin sonsuza kadar koruyucularıdır" der.
YORUMLAR