BİRAZ DA NOSTALJİ…
Yaşayan tüm insanların geçmişinde unutamadığı birçok anısı vardır. Bugün hatırlayabildiğim ve çok ilginç olduğuna inandığım birkaç anıyı köşeme taşıdım. Okuyucularımızın da çok ilginç bulacaklarını sanıyorum. .
ÇÖREK OTU
1958 yılı idi. Sandıklı’da Çetinkaya İlkokulu son sınıf öğrencisiyim. O yıllarda ilkokulu bitirirken ‘bitirme sınavları’ yapılırdı. Sanırım Mayıs ayı sonları filandı ve biz merhum sınıf öğretmenim Lütfiye Kumcu, Şaban İleri ve Başöğretmen Hasan Hocamdan kurulu komisyon önünde ve sıra ile sözlü sınavına giriyorduk. Sabahleyin evden çıkmadan önce rahmetli anneannem ilkokul önlüğümün cebine okunmuş olduğunu söylediği çörek otu koydu. Ve sıkı sıkı tembihledi, “İmtihana girmeden önce sınıfın kapısının altından bu çörek otlarını mutlaka at başarılı olursun” dedi.
‘KAPININ ALTINDAN ÇÖREK OTU ATMAYI UNUTMA’
Eskiler bilirler; siyah bir önlük giyer, beyaz yakalık takardık o yıllarda ilk okulda.. Sınava gireceğimiz sınıfın kapısının önünde kızlı erkekli bütün 5. inci sınıf öğrencileri büyük bir heyecan içinde sıramızı bekliyorduk. Her geçen dakika heyecanımız artıyor tavan yapıyordu.. Rahmetli anneannemin tembihleri ise kulağımda idi: “İmtihana girerken sınıfın kapısının altından çörek otunu atmayı unutma..”
KAPININ ALTI SİMSİYAH ÇÖREK OTU DOLUYDU
Nasıl unuturum? Kafamın içi allak bullaktı.. Ah şu sınava bir girsem de bu çile bitseydi.. Derken sıra bana geldi değerli okuyucularımız.. Heyecandan kalbim duracak adeta.. Hayatımda gireceğim ilk sınavdı.. Kapı açıldı ve benden önceki arkadaşım güler yüzle sınav salonundan çıktı.. Belli ki sınavı iyi geçmişti.. Sıra bende idi. Tam içeri girecektim ki aklıma çörek otu geldi.. Bir adım geri attım ve avucumda neredeyse bir saattir tuttuğum çörek otlarını kapının altından içeri doğru attım, kapıyı açıp içeri girdim.. O da ne? Kapının eşiği simsiyah çörek otu doluydu! Meğer benden önceki öğrenciler de sınava girerken kapının altından birer avuç çörek otu atmışlardı içeriye. Sınıfa girdiğimde hocalarımız gülüyorlardı ve “Orhan sende mi okunmuş çörek otu attın kapının altından” diye sordular. Onlara da “evet” diye cevap verdim.. Neticede ilk okulu bitirdim.. Çörek otundan dolayı mı başarılı oldum dersiniz?
DİNAMO…
Yıl 1958’lerden açılmışken yine aynı yıl yaşanan fakat yıllardır unutamadığım ve “nasıl olur” diye düşündüğüm acı bir anımı aktaracağım. Okuyunca sizler de “Böyle bir şey nasıl olur” diyeceksiniz, buna eminim..
O yıllarda öyle 24 saat aralıksız verilen elektrik yoktu. Sandıklı’da mazotla çalışan ve dev gibi motorların ürettiği elektrik, belli saatlerde kullanıma verilirdi. Halk, elektriğin üretildiği bu binaya “Dinamo” derdi. Başında ise ‘Edison’ lakaplı M. Ali Öney isimli yaşlı bir amca vardı. Elektrik hafta içi ayrı, hafta sonu ayrı saatlerde verilirdi. Cumartesi-Pazar 08.00-14.00/17.30-23.00 arası verilirdi. Ara boşluklarda da bizim elektrik ticarethanemizde çalışan ve evlere elektrik tesisatı döşeyen elemanlarımız evlerin direklere olan bağlantılarını yaparlardı.
KAYMAKAMIN MAÇ SEVDASI
O saatte elektrik olmadığı içinde bu bağlantıları yaparken özel bir güvenlik önlemi almazlar direkte bağlamayı yaparken çok rahat hareket ederlerdi. Yine böyle bir cumartesi, elemanımız döşediği bir tesisatı elektrik direğine bağlamaktadır. Saat 13.00 civarıdır.. Çok rahat hareket etmektedir.. Daha elektrik verilmesine 1 saat vardır.. O tesisatı direğe bağlaya dursun aynı anlarda Kaymakam, Dinamo’ya telefon eder ve “Elektriği bugün erken verin, F. Bahçe-G. Saray maçı var” der. Bizim elemanımız Mustafa’nın direkte olduğunu kimse bilmemektedir, kaymakam ise radyodan maçı dinleyecektir.. Elektrik verilir ve direkte rızkı için çalışan Mustafa, Kaymakamın maç sevdası yüzünden adeta yanar kömür olur.. Arkasında gözü yaşlı bir eş ve iki çocuk bırakarak bu dünyaya veda eder. Oysa kaymakamın maç sevdası olmasa elektrik saat 14.00’te verilecek ve bu olay yaşanmayacaktır. Ancak olan olmuştur.. Maç 1-1 bitmiş, Mustafa öbür dünyaya gitmiştir...
YORUMLAR