Değerli okurlarımız;
Dün bir ara otururken zamanda yolculuk yaptım ve 50’li yıllara geri gittim. Sandıklı Orta Okulunda öğrenciydim. Elektrik ticarethanemiz ve sinemamız vardı. O yıllarda sinema dışında bir eğlence de yoktu. Haftanın yedi günü sinema dolu olurdu. Çarşamba ve Pazar günleri ise gündüz aile matineleri olurdu. Elektrik ticarethanemiz tartışmasız bölgenin en büyüklerindendi. Hemen hemen her hafta Afyon'daki elektrik ticarethanelerine malzeme getirirdik. Böylesi aktif çalışan işyerlerinin haftanın her günü ödemeleri vardır diyebilirim. İşte yazımın başlığı burada düğümleniyor.
Şöyle ki; bazı günler birkaç yere ödeme yapılması gerekiyordu. Babam veya dayım beni çok yakın dost ve arkadaşlarına gönderirler o anki ihtiyaç kadar borç isterlerdi. Borç aldığımız yere ne gün geri ödeyeceğimizi söylerdik. Öyle çek, senet falan söz konusu değildi. Çek ve senet iki dudak arasından çıkan sözdü. İnanın ödemenin günü geldiğinde o gün yapılan ilk iş alınan borcun geri ödenmesiydi. Bizden borç alan eş dostlarımızda aynı şekilde davranırlardı. Peki ya şimdi..? Yorum size ait..!
F.BAHÇE-G.SARAY MAÇI VE ELEKTRİK..
Söz o yıllardan açılmışken hemen hemen 60 yıla varan ve bende derin acılar bırakan bir anımı aktaracağım. Yıl 1959. Sandıklı'da ilkokul son sınıfta okuyorum. Yaşayanlar o yılları çok iyi bilirler, öyle 24 saat falan elektrik yoktu. Elektrik yerel bir dinamodan üretilerek şehire belli saatlerde verilirdi. Biz de sinemanın gündüz matinelerini elektriğin veriliş saatlerine göre ayarlardık. Yoksa çok defa başımıza geldiği gibi elektrikler kesilir film de yarıda kalırdı. Düşünün artık film seyretmeye gelenlerle aramızdaki diyaloğu. Bunun yanında bir de bizim elektrik ticarethanemiz vardı ve evlere tesisat çekiyorduk. Bu işleri çalışan elektrik teknisyenlerimiz gidip yapıyorlardı. Ancak tesisat bitirildikten sonra direkteki ana hatta elektriklerin kesik olduğu bir saatte yapılıyordu. Pazar günleri elektrik saat: 14.00-16.00 arası verilir, bir yerde gündüz matinesi yapan sinemada bayanların film seyretmesi sağlanmış olurdu.
O GÜN F.BAHÇE-G.SARAY MAÇI VARDIR
Ara kesintilerde de bizim elektrik teknisyenleri hafta içi yaptıkları tesisatları ana direğe bağlayarak eve elektrik verip aydınlatmayı sağlarlardı. İşte böyle bir pazar günü bizim elektrik teknisyenimiz Mustafa, hafta içi yaptığı bir tesisatı ana hatta bağlayıp haneye elektrik vermek üzere direğe çıkar ve bağlantı için çok rahat hareket etmektedir. Çünkü saat 13.00’tür ve elektriklerin verilmesine daha bir saat gibi bir zaman vardır. Ama durum hiç de öyle değildir. O yıllarda radyolar elektrik ile çalışmaktadır. Halk arasındaki adı ‘ceryanlı’ radyodur. Mustafa direkte rahat rahat çalışa dursun.. O gün F.Bahçe-G.Saray maçı vardır ve
Kaymakam Bey maç dinleyecektir. Bu nedenle elektriği veren dinamoya telefon açar ve sorumlu müdür merhum M. Ali Öney'e (namıdiğer Edison'a) elektriğin 13.30’da verilmesini ister. Alınan emir gereği saat 13.30’da elektrik verilir. Mustafa ise olanlardan habersiz elektrik saat 14.00’te verilecek diye rahat bir biçimde çalışmaktadır. Fakat bir anda ne olduğunu şaşırır ve direkte yanmış bedeni asılı kalır.
Kader ağlarını örmüştür.. Mustafa ekmek parası için çırpınırken kaymakamın maç dinleme sevdası yüzünden hayatından olmuştur. Eşi ve iki çocuğu bir F.Bahçe-G.Saray maçının mağduru olmuşlardır. Mekanın cennet olsun Mustafa abi.
BU HAYVANLAR SİGARA DA İÇİYOR..!
Çok yakın bir arkadaşım anlatmıştı. Bir kış günü ve günlerden pazar. Yakasenek Yıldırımspor'un Afyon'da lig maçı vardır. Ancak sporcuları Afyon'a götürecek belediye otobüsü başka bir iş için kasaba dışına gitmiş henüz dönmemiştir. Maç saati ise süratle yaklaşmaktadır. Sporcular ise ne pahasına olursa olsun maça gitmek istemektedirler. Amatör spor ruhu ağır basmakta ve bu olayda da kendisini göstermektedir. Hal böyle olunca takımın her şeyinden sorumlu olan arkadaşımız kasabada tek olan ve hayvan naklinde kullanılan üstü branda ile kapalı açık kamyonun sahibi ile Afyon'a gidip gelmek üzere anlaşırlar. Apar topar yola çıkarlar. Tüm futbolcular kamyonun kasasına dolarlar. Öyle oturacak yer falan da yoktur. Kasanın tabanına otururlar. İdareci sürücünün yanındadır. Yola çıkarlar... Eber kasabası yakınlarına geldiklerinde trafik ekibi aracı durdurur ve evrakları inceler, eksik yoktur.
Ancak görevli polis'in dikkatini çeken bir şey olur.. Brandanın aralarından sigara dumanları gelmektedir. Sürücüye ne naklettiklerini, yüklerinin ne olduğunu sorar… İdareci arkadaşımız sürücüden önce cevap verir: “Memur bey büyükbaş hayvan götürüyoruz" der. Görevli Polis çok tecrübeli ve nüktedan birisidir, araçta insanların olduğunu çıkan dumandan anlamıştır ve gülümseyerek "Bu hayvanlar sigarada içiyorlar herhalde, söyleyin sigara sağlığa zararlıdır " der ve hayırlı yolculuklar diler.
YORUMLAR