DİŞ FAKÜLTESİ VE RANDEVU
Yıllardır hep söylerim, eğer sağlık teşkilatına eleman alınacaksa adayların aileleri siyasi partileri teşkilattaki tanıdıklarını arayıp sorup çocuklarının işe alınması için çırpınıp, yardım isterler. Bunu gayet anlayışla karşılıyorum. Neticede konu doğrudan aile ekonomisini ve işe girecek gencin geleceğini ilgilendirmektedir.
Yine yıllardır gözlemlediğim bir olayı da burada siz okurlarımla paylaşacağım ; işe alınan kişi erkek ise ve hastanenin giriş kapısında görevlendirilmiş ise 3 gün sonra kendisini hastanenin Baştabibi zanneder ve gerçek Baştabibi hastaneye sokmamaya çalışır. İşe alınan kişi bayansa Hastanede çıkan yemeği beğenmez. Yemek ya çok yağlı veya tuzludur,yada et iyi pişmemiştir. Okurlarıma tüm mukaddesatımla söylüyorum bunlar geçmişte yaşanmış olaylardır. Fazla değil 3 ay sonra bunlardan haddini bilmeyenler hasta tedavi etmeye de kalkarlar. Mesela bel fıtığı gibi!
Rektör’ün Değişmesi Gerek
Değerli okurlarımız neden böyle bir giriş yaptım yazıma ? Biliyorum merak ettiniz. Haklısınız da,bugünkü konum Diş Fakültesi üzerine. Haa, bura ile ilgili ilk yazım değildir bu yazdıklarım. Kaç kez yazdığımı ben de hatırlamıyorum sevgili okurlar. Yazsak ne olacak ki? İmam bildiğini okuyor değişen bir şey yok. Değişen bir şey olması için Afyon’un makus talihi olan Rektör’ün değişmesi gerek. Üniversitenin tüm sorunları sanıyorum o zaman düzelir. Ancak Rektör’ünde değişeceği falan yok. Yalnız şurası bir gerçek ki Afyon insanı Üniversiteden kaynaklanan sorunları yaşamak istemiyor ve de hak etmiyor.
Birkaç gün önce emekli subay olan bir abimiz Diş Fakültesine giderek eşinin dişlerinin muayenesi için randevu talebinde bulunur. Masadaki görevli bayan memur abimizin yüzüne bile bakmaz ağzındaki altı okka sakızını çiğnemeye devam ederek ve ağzını yayarak “ biz randevu veremiyoruz internetten alacaksın” der.
Selamla, Kelamla İş Halletmek
Bunun üzerine emekli abimiz “Kızım ben internetten falan anlamam bana siz buradan randevu verin” der. Bayan ise “Amcaya ben anlatamıyorum, ya sen anlamıyorsun, internetten anlayan birini bul ve randevunu al, beni de meşgul etme “ der. Yıllarını Türk Ordusuna vermiş abimiz donar kalır. Çünkü bomboş oturan görevli ki torunu yaşındadır ona “beni meşgul etme” demektedir. Abimiz derhal Rektörün telefonunu bulur ve ona durumu anlatıp bu konunun bir şekle şemale sokulmasını ister. İddialara göre, Rektörün cevabı şöyledir: “Siz boş verin oradaki görevlileri üst kata çıkıp S. Beyi görün ve benim gönderdiğimi söyleyin.” Problemi çözmesi gereken kişi Rektördür, ancak rektör işi selamla, kelamla halletmek istemektedir. Bilmiyorum bu olumsuzluklar nasıl düzelir? Diş Fakültesi açıldı açılalı buradaki problemler bitmedi tam tersine artarak devam etti. Peki kim düzeltecek bu işleri ?
KURT DUMANLI HAVAYI SEVER !
Önceki gün, köşemde sağlıktaki atamalarla ilgili bazı bilgiler verip insanların koltuk sevdası ile neler yaptıklarını yazmıştım. Yazdıklarım Baştabiplik ile ilgiliydi.Ancak dün edindiğim bilgiler işin sadece Baştabiplikle bitmeyeceğini gösterdi. Önceki günkü köşemde “şu koltuk hırsı nemenem bir şey” demiştim. Yine aynı şeyi tekrar ediyor ve bu cümlenin altını çiziyorum. Sağlıktaki eskiye dönüş bazı insanlarda hayal kırıklığı yarattı. Şöyle ki; görevden ayrılan eski genel sekreter döneminde birileri hak etmedikleri kadroları ve görevleri almışlardı. Birkaç tanesi de tam yeni kadroları alacaklardı ki (Müdür muavini gibi) yasa değişti ve birilerinin hayalleri kursaklarında kaldı. Ama sistem hala yerine oturmadığı için birileri yine işi gücü bırakıp koltuk sevdasına kapıldılar. Gerek yeni göreve gelenler, gerekse yeniden hayallerindeki göreve gelmek isteyenler bir plan ve program dahilinde çalışmaya başladılar. Nasıl mı? Eskiye dönüşte İl Sağlık Müdürleri tek patron olacakları için bunlar Sağlık Müdürü olması muhtemel kişilere yağcılık ve yalakalık etmeye başladılar. Eski Sağlık İl Müdürüne ayrı, sağlık müdürü olması muhtemel olan kişilere ayrı söylemlerle yaklaşmaya çalıştılar. Örnek mi istiyorsunuz?
Sizden İyi Sağlık Müdür Mü Olur Yağcılığı
Alın size örnek: Adı İl Sağlık İl Müdürlüğü için geçen bir doktorumuz 26.10.2017 günü Devlet Hastanesine gelir ve bazı ziyaretlerde bulunur. Tam Hastaneden ayrılacakken kendisini gören Ş.S, ve H.T sanki doktoru yıllar öncesinden tanıyormuşçasına ısrarla “bir çayımızı için” diye H.T’nin odasına sokarlar. Ş.S müdür muavinliği, H.T ise yeni oturduğu kadronun yerine verilecek kadro görevlisinin de yine kendisinin olmasını hedeflemektedir. Çay içmek üzere oturduklarında onları gören E.H da yanlarına gelir. Onun hedefi ise Baştabip olarak atanmaktır. Sağlık Müdürü olması muhtemel doktorumuza “Sizden iyi Sağlık Müdür mü olur” diye yağ çekerler. Allah var E.H müdürlük konusunda görüş belirtmez. Çünkü onun müdür adayı bizlerce malumdur. Davranışı da bana göre normaldir. Kendine göre bir duruş sergilemektedir. En azından yağcılık ve yalakalık etmemekte mesleki onuruna gölge düşürmemektedir.
Sevgili okurlarımız koltuk sevdasında olan daha çok kişi var. Bunları yazmak istemiyorum ve inanın isim isim biliyorum Hani derler ya “Kurt dumanlı havayı sever!” Bunlar içinde bulunduğumuz belirsizlik dönemini böyle yorumlamakta, bu ortamda ne kaparız onun hesabını yapmaktadırlar. Özetlemek gerekirse varsa yoksa koltuk, koltuk, koltuk. Bence bu kişilere ne yapıp yapıp bir koltuk vermeli, yoksa bunlar Anadolu insanının tabiri ile ince hastalıktan gidecekler. Bunlar için istediklerini elde edinceye kadar yaptıkları he rşey mubahtır. Bu konuda bir Doktor abimizin ibretlik bir sözü vardır:
Bunlar düğün evinin tefçisi
Ölü evinin yasçısıdır..
BEYAZ GÖMLEK GİYİLMELİ
Eskiden kurallar çok daha mı iyi uygulanırdı diye düşünüyorum bazen. Kamu hastanelerinde çalışan sağlık personeli beyaz gömlek giymek zorunda idi. Bu uygulama Sağlık Ocakları için de geçerliydi. 2005 yılında hemşirelerde kep giyme mecburiyeti kaldırıldı biliyorum. Fakat beyaz gömlekte mi kaldırıldı acaba? Çünkü çok yerde görev esnasında hemşire kardeşlerimizin çoğunun beyaz gömlek giymediğini görüyoruz. Doktorlar ise artık hemen hemen beyaz gömlek giymiyorlar. Hastanelere gittiğinizde doktorları genellikle kot pantolon ve tişört ile görüyoruz, ya da takım elbise ile. Memurlar zaten hiç gömlek giymiyorlar. Sanki kamu kurum ve kuruluşlarında, özelliklede hastanelerde sanki beyaz gömlek düşmanlığı var, çalışanların tamamına yakını beyaz gömlek giymiyorlar.
Değerli okurlarımız. Askeriyenin emniyet teşkilatının kendine özgü kıyafetleri varsa sağlık çalışanlarının da beyaz gömleği var. Ama giyen yok! Çalışanlar beyaz rengi mi sevmiyorlar dersiniz? Yoksa gömlekler ağır mı geliyor? Dışardan gelen hasta vs. ile sağlık çalışanı nasıl ayırt edilecek? Özel Hastaneler bu konuda daha duyarlı, gömleksiz çalışan göremezsiniz. Kamu çalışanlarını bu konuda denetleyen bir birim yok mu acaba? Mutlaka vardır. O zaman bu konunun üzerinde ciddiyetle durulmalıdır diyorum.Kılık kıyafet yönetmeliği neyi öngörüyorsa o uygulanmalıdır. Sokaktaki insanla sağlık çalışanı kıyafet yönünden ayrılmalıdır. Berberler bile beyaz gömlek giyerken Sağlık çalışanlarının bu kutsal kıyafeti giymemeleri çok garip doğrusu.
KOLTUK SEVDASI!
Şu koltuk sevdası ve bağımlılığı konusunda kaç defa yazı yazdım inanın ben de bilmiyorum. Hatta geçtiğimiz günlerde koltuk ile ilgili olarak “ Nemenem şeymiş şu koltuk sevdası” cümlesini kurmuştum. Yine sözümün arkasındayım: Şu koltuk sevdası nemenem şeymiş yahu? Her insanın bir sevdası vardır: Kimi çok lüks ve konforlu bir arabam olsun der, kimi denize sıfır bir villasının olmasını ister, ve daha birçok şeyler ister insanlar. Bunlar zaman zaman sevda boyutunda olur. Ancak koltuk sevdası ve tutkusu çok farklı bir şeydir sevgili okurlarımız. Geçenlerde yine yazmıştım. Gönlündeki koltuğa sahip olamayanlar maazallah ince hastalığa (vereme ) tutulup bu dünyadan göçer giderler.
Koltuk sevdası nedir önce bir ona bakmak lazım ? Koltuk sevdası insanın kıçında başlayıp, tüm organlarını kaplayan, beyni çalışamaz duruma getiren amansız bir hastalıktır. Hastalığın tedavisi için mutlaka bir koltuk gereklidir hastamıza. Yoksa akıbet kötüdür ve gideceği ilk yer akıl hastanesidir. Aslında koltuk sevdası ülkenin eğitim ve gelişmişlik ölçülerine, ekonomik düzeyine göre şekillenen bir tutkudur. Koltuk sevdasına tutulmuş bireyler kendilerini birlikte okudukları arkadaşlarından bile üstün ve farklı görürler, geldiği yeri unuturlar. Eskiden insanlar bir baltaya sap olmak için uğraşırlardı, artık devir değişti insanlar şimdi baş olmaya çalışıyorlar. Bir koltuğa sahip olabilmek için çalmadık kapı bırakmıyorlar. Onur ve gurur kavramları yerini koltuk sevdasına terk etmiş. Yeter ki koltuk olsun, bu tür insanlar için onur ve gururun ne önemi var ki? Aziz Nesin bile bu konuyu işleyen “Koltuk Sevdası” isimli bir kitap yazmış!
Çok Yıldızlı Otellerin Gülü Otelcilik Müdürü Olmak İstiyor
Değerli okurlarımız. Bunca gevezeliği neden yaptım merak ediyorsunuz değil mi? Yazılarımı okuyanlar bilirler, sağlıkta sistemin değişimi ile görevinden ayrılan eski Genel Sekreterin gerçekleştirdiği atama furyası içinde bir isim daha vardı ve Hastaneye Müdür olarak atanacaktı. Aslında sağlıkta bir başka birimde çalışan bu kişi için “Akdeniz’deki çok yıldızlı otellerin gülü” ismini takmış atamanın yanlış olacağını vurgulamıştım. Ancak her şeye rağmen bu atama yapılacaktı ki sağlıkta geriye dönüş gerçekleşti ve bu atama geri kaldı. Ama o koltuk sevdası yok mu? insanın kanına girmişse, benliğinde ve bedeninde yer etmişse mümkün değil vazgeçilemez. İşte bu anlamda bu vatandaş yani Akdeniz’deki çok yıldızlı otellerin gülü A.K bu sefer hastanede varlığı sona eren otelcilik müdürlüğüne talip oluyor yerine yapılanacak hastane müdürlüğü için. İşin garibi bin bir zahmet ile otelcilik müdürü olan kardeşimizle A.S yakın arkadaşlar. Otelcilik müdürü o görevden alınsın, A.S o göreve gelsin. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Yeter ki kendi işi olsun. Bir baltaya sap değil baş olsun koltuğu kapsın! Bu uğurda A.K çalmadık kapı bırakmıyor. Onur ve gurur gibi kavramlar yerle yeksan olmuş kimin umurunda ? Yeter ki koltuk kapılsın!
Sağlıkta Her Yol Koltuğa Çıkıyor
Sevgili okurlarımız ; Sağlık şu anda adeta fokur fokur kaynıyor. Bir tarafta Sağlık müdürlerinin atamaları başlamış herkes heyecan içinde “Acaba ben atanacak mıyım” diye, bir tarafta baştabipler atama bekliyor ve bu konuda da amansız kulisler yapılıyor, idari kademelerde de (müdür-müdür muavini gibi) acımasız bir mücadele var. Hani derler ya, “Her yol Roma’ya çıkar” diye, sağlıkta da her yol koltuğa çıkıyor. Bildiğim ancak şu anda yazmaktan imtina ettiğim başka atama girişimleri de var. Elbette zamanı gelince yazacağım. Hiç ummadığınız isimlerin kimlerin el ve eteklerini bir koltuk sevdası uğruna öptüklerini yazdığımda “ şok “ olacaksınız. Az kaldı onları da açıklayacağım. “Ben istemem yan cebime koy” diyenleri açıkladığımda o hayranlık duyduğunuz insanların gerçek kimliklerini göreceksiniz.
NASIL STAJ YAPACAKLAR ?
1967-68 Eğitim Yılında Afyon Sağlık Koleji’ni birincilikle bitirdim. Aldığım puanlar nedeniyle arkadaşlarıma karşı ezici bir üstünlüğüm vardı. Çok çalışkan bir öğrenciydim. Sağlık Koleji’nde okurken eğitimin bir bölümünde staj görüyorduk. Bu staj yasa gereği olup olmazsa olmazdı. Gel gör ki stajda bir hemşirenin yanına gittiğinizde ertesi gün okul idaresi çağırır “Sen dün falan yerde ne yapıyordun” diye sorgulanırdı. Yani idare hem sizi pratik yapın diye hastaneye program dahilinde gönderir hem de gönderdiği yerde ne yaptığınızı sorgulardı. Bu nedenlerle staj kağıt üzerinde var olan, aslında hiç olmayan bir eğitim şekliydi. Bunları yazarken okul birinciliğimi falan deklare ettiğimi sanmayın. Devamını okuyun bakın neler göreceksiniz.
Serum Hazırlamasını Bile Bilmiyordum
Okulu bitirdikten sonra şimdi Eğitim ve Araştırma Hastanesi olan Ankara Dışkapı SSK hastanesine anestezi eğitimi almak üzere görevlendirildim. Burada göreve başladıktan sonra beni ilk gün KBB (Kulak Burun Boğaz ) Ameliyathanesine verdiler. Verdiler ama başıma neler geldi bir bilseniz? Ben okul birincisi Orhan Durak bırakın hasta serum takmayı, serumu hazırlamasını bile bilmiyordum. Çaresizliğimi gören bir hemşire arkadaş yardımcı oldu da serumu hazırlayıp taktık. Eee hani ben okul birincisiydim ne oldu ? Demek ki tatbikat yani uygulamalı eğitim olmadıktan sonra gerisi fasa fiso,illaki staj yapılması gerek,bu stajın içi dolu olmalı ve öğrenciler staj yapmadan sağlık mesleğinin yapılmasının mümkün olmadığını bilmeleri gerek? Yoksa okulu birincilikle bitirmişsin falan bunlar boş şeyler, demem o ki sağlıkla ilgili öğrenciler branşı ne olursa olsun mutlaka eğitim döneminde çok iyi pratik yapmalıdırlar. Yoksa sonu hüsran olur.Gelelim bütün bunları neden yazdığıma!
ÖĞRENCİLERİN STAJ DURUMU
Okullar açıldı, eğitimler başladı. Sağlık Meslek Liselerinde her zaman olduğu gibi staj zorunluluğu var. Bu anlamda merkez ve ilçelerden sağlık meslek lisesi öğrencileri Afyon’daki hastanelere staja geliyorlar. Bu öğrencilere staj’a geldikleri Sağlık Birimi aylık 300-400 TL civarında ödenek alıyorlar. Geçtiğimiz yıllarda aksamadan bir makine düzeninde seyreden stajlar bu yıl Tıp Fakültesi hastanesinde sekteye uğradı. Okulların idarecileri Tıp Fakültesi Baştabibi ile görüşerek bu olumsuzluğu gidermek istediler. Ancak baştabip, “Öğrencilere verilecek ve yasal zorunluluk olan parayı verecek durumda değilim. Maliye ye yazı yazdım yeni bir harcama kalemi talep ettim.Yazıya olumlu cevap verilirse öğrencileri staj yapma imkanı bulacaklar, değilse staj yapamayacaklar. Ancak Tıp Fakültesi Baştabibi okul idarecilerine ilginç bir teklifte bulundu. Ücret vermeden öğrenciler gelip staj yapsınlar, bu konuda da teklifimi kabul ettiğinize dair bir protokol yapalım” der. Aslında bu çok zekice hazırlanmış bir tuzaktır. Olası bir kaza vs.de okul idarecileri okkanın altına gideceklerdir, baş tabibin ise bu uygulamada başı ağrımayacaktır. Çünkü elinde okul idareleri ile yapılmış olan bir protokol vardır. Okul idarecileri bu teklifi kabul etmezler ve maliyenin Baştabipliğe vereceği cevabi yazıyı beklemektedirler. İnşallah düzgün bir haber gelirde öğrencilerimiz stajlarına devam ederler.
Bu yaşananlarda gözden kaçan diğer bir husus ise konuya sessiz kalan ve çözüm üretmeyen Rektör Solak’tır. Mübarek sanki Afyon’a iş yapmak için değil, yapmamak için gelmiştir. Bakalım sonuç nasıl çözümlenecek? Ben de merak ediyorum.
TRAFİK LAMBALARI NE ALEMDE?
Afyon büyüdü ve çok kalabalık bir Trafik aksiyonu var. Büyüme ve kalabalık trafik beraberinde sorunları da getirdi. Sorunların giderilmesi için alınan Palyatif tedbirler yeterli değil. Çünkü alınan tedbirler günü kurtarmaya yönelik. O da yeterli olmuyor. Bu kalabalık trafik ve sorunlarına birde kavşaklara yapılan battı çıktıların inşası eklendi. Böyle olunca akıcı bir trafik özlemi oluştu hem sürücülerde, hem de yolcularda.
Trafik lambalarının yanıp sönme süreçlerindeki dengesizlik ise trafikteki keşmekeşliğin en büyük nedenlerinden birisi. Trafik lambalarını ayarlayan birim hiç eski yoğurt pazarındaki trafik lambalarını trafiğin yoğun olduğu sabah ve akşam trafiğinde gözlemledi mi? Hiç park Afyon önündeki Trafik lambalarının yanıp sönme sürelerini gözlemlediniz mi? Biliyorum “hayır” diyeceksiniz. O zaman ivedilikle söylediğim şu alanları lütfen bir daha gözden geçiriniz.Keşmekeşliğin nedenlerini göreceksiniz.
HAK ETMEK GEREK
Tüm partilerdeki merkez ilçe ve il başkanlığı seçimleri için gerekli olan takvim çalışmaya başladı.Yine tüm partilerde olduğu gibi CHP’de de delege seçimleri yapıldı ve İl Başkanlığı seçimleri için süreç devam ediyor. Ancak gerçek olan bir şey var ki süreç CHP’de sancılı geçiyor. Üstelik bazı kişileri bir yerlere seçerken adayların geçmişi irdelenmiyor,partiye verdiği hizmetler değerlendirilmiyor,olaya günlük bakılıyor. Oysa ahde vefa denilen bir olay vardır. Ne yazık ki bu oluşumu CHP’de göremiyoruz
Sevgili okurlarımız, bu yazıyı yazmak istemezdim, ancak şartlar beni bu noktaya getirdi. Aslında yazıp yazmama konusunda ciddi anlamda tereddütte kaldım. Fakat olaya vicdani açıdan baktığımda yazmam gerektiği kanısına vardım. Eğer ahde vefa duygularına sahipsem bu konuyu gündeme getirmem ve olaya nasıl bakılması gerektiğini vurgulamam gerekirdi. Ben de öyle yaptım.
Ramazan Akgöz: Ben Çavuşbaşlıyım
Bundan 1.5 ay kadar önceydi,değerli kardeşim Avukat Ramazan Akgöz ziyaretime gelmişti. Ondan önce gelen birkaç arkadaşımız daha vardı ve başladık sohbet etmeye. Tam sohbete dalmıştık ki arkadaşımızın birisi Ramazan Akgöz’e “Senin için Kürt diyorlar” dedi. Ortalıkta buz gibi bir hava esti. Ancak Sayın Akgöz yılların verdiği tecrübe ve soğukkanlılıkla o kadar güzel şeyler söyledi ki kelimelerle anlatılamaz. Bir yerde Kürt-Türk ayırımının ülkeye verdiği zararları anlattı ve “Doğrudur ben Muş’luyum ancak Muş’u ne bilirim, ne de gidip gelmişliğim vardır, ben Afyon Çavuşbaşlıyım” deyiverdi. Bunları ve daha buraya yansıtmadığım bir çok şeyi sinirlenmeden sakin sakin anlattı. Ardından da “Ben Afyon’luyum kardeşim” dedi. Değerli kardeşim Avukat Ramazan Akgözün olgunlukla anlattıkları beni gerçekten duygulandırdı.
Ramazan Akgöz’ü Meclis’e Gönderelim
Değerli okuyucularımız, Ramazan Akgöz’ü yıllardır tanırım, CHP’ye verdiklerini kimse vermemiştir. Son derece vefakar, CHP için varını yoğunu gözünü kırpmadan seferber edebilecek bir isimdir. Hiç bir şey yapmadığını var sayalım, İl Başkanlığı döneminde Partiye malı olan bir bina kazandırmıştır. Her dönemde ilçe,köy ve kasaba demeden bölgeyi gece gündüz adım,adım dolaşmış,partisinin verdiği her görevi harfiyen yapmıştır. Şimdi yazacağım beni bağlar,beğenirler beğenmezler ,önümüzdeki Genel Seçimlerde CHP den milletvekili adayım Avukat Ramazan Akgözdür. Bana göre artık sıra ona gelmiştir. Sonraki adayım ise Başkan Demirkırkan’dır. Sayın Akgöz bu partiye paraşütle değil tırnakları ile kazıyarak gelmiştir. Hakkını teslim ederek ve CHP den Afyon’u temsilen Sayın Akgöz’ü Meclis’e gönderelim derim. O bunu çoktan hak etti bile.. Ahde vefa da bunu gerektiriyor.
YORUMLAR