phishing
Orhan DURAK

Orhan DURAK

DURAKTAKİ ADAM

Sağlıkta anılar dikkat kan aranıyor…!

Sanıyorum 1972 veya 1973 yılı ilkbaharı idi. Olayın geçtiği gün ise 22 Nisan Cuma idi. Her zaman olduğu gibi ameliyatlar yine fazla idi ve saat 14.00 civarı bitmişti. Üzerimi değiştirdim yemeğe gidiyorum. Tam bu esnada koridorda iki hizmetlinin bir hastanın kollarına girmiş vaziyette sürüklercesine götürdüklerini gördüm. Hasta bırakın yürümeyi, ayaklarını sürüyemiyordu bile… Hemen duruma müdahale ederek sordum; Hastayı nereye götürüyorsunuz…?

Aldığım cevap ilginçti; Röntgene götürüyoruz…!

Neden sedye ile götürmediklerini sordum, aldığım cevap daha da ilginçti; “Biz de bilmiyoruz sedye ile götürmeyi ama yeterli sedye yok, acil olduğu için böyle götürmek zorunda kaldık…!”

O ara gözüm hastanın yüzüne ilişti, hasta su gibi terliyor ve bembeyazdı. Hemen en yakın koğuştaki bir yatağa yatırıp karyolanın ayaklarını kaldırdım. Nabız tansiyon alınmıyordu… Hasta şokta idi…

 

KOŞARAK AMELİYATHANEYE ÇIKTIM

Vakanın ne olduğunu ve hangi operatörün hastası olduğunu sordum. Hasta merkeze bağlı Susuz Kasabasından Şükrü isimli bir vatandaşımızdı. Yeni yapılmakta olan Efes Pilsen Malt Fabrikasının inşaatında çalışırken 2’nci kattan düşmüştü. Acil olarak Devlet Hastanesine getirilmiş ve Genel Cerrahi’ye Op. Dr. Kamil Özgür’ün servisine yatırılmıştı.  Poliklinikte olan rahmetli Kamil Özgür de acil röntgen istemişti.

Hastaya hemen bir mayi takarak damar yolunu açtım ve hemen ilgili doktora haber verilmesini söyledim, arkasından da yemeğe indim. Yemekhaneye girdiğimde tesadüfen, rahmetli hocam Op. Dr. Kamil Özgür de yemek yiyordu. Durumu anlattım, kendisinden habersiz mayi taktığım için özür diledim. Hocam son derece memnun olduğunu söyleyip teşekkür etti ve yemeğini bırakarak servise çıktı.

Aradan 10 dakika geçmeden bir personel gelerek “Kamil bey acele sizi çağırıyor acil ameliyat varmış” dedi. Anladım ben durumu, hocam vakayı masaya alıyordu.

Koşarak ameliyathaneye çıktım. Ben varıncaya kadar ekip hazırlanmış, hasta masaya alınmıştı. Ancak hastada nabız ve tansiyon hemen hemen alınmıyordu.

 

HASTA YAKININDAN ANKARA’DAN KAN GETİRMESİ İSTENİYORDU

Sağlıkla ilgili yazdığım yazılarda hep temas ettiğim ve üzerine basa basa, altını çizerek söylediğim bir söz vardır; 1960 ve 1970 yılları sağlık alet, edevat ve teknolojileri yönünden “yokluk” yıllarıdır. Doğru dürüst ilaç bulamazsınız. Kan yoktur… Kan bankası yok…! Kanamalı bir hasta geldiğinde hasta sahiplerine, hastadan alınan 2 cc kan bir cam tüp içinde veriliyor ve Ankara’dan kan getirmesi isteniyordu. O yıllarda Ankara’ya her istenilen anda otobüs bulmak mümkün değildi. Bulsanız bile 4 saatten önce Ankara’ya ulaşamıyordunuz. Ankara’ya ulaştınız hemen kan temin edemiyordunuz ve oradan oraya koşturup duruyordunuz. Kanı bulduğunuz hemen araç bulsanız bile yine afyon’a 4 saatten önce dönemiyordunuz. Bu süreç 10-12 saatlik bir zaman dilimlini kapsıyordu. Çoğu kez hasta sahibi Ankara’ya ulaşmadan hasta kaybediliyordu. Dolayısı ile hasta sahibi boşu boşuna Ankara’ya gidip geliyordu.

 

HOCAM HASTANIN DURUMU ORTADA NE YAPACAĞIZ?

İşte böylesine menfi koşulların bulunduğu bir ortamda nabzı ve tansiyonu zor alınan bir hastayı masaya operasyon için alıyorduk. Olacak şey değildi…! Ancak mevcut şartlar da böyle…!

Rahmetli hocama sordum; “Hocam hastanın durumu ortada ne yapacağız…? Otopsi mi…?”

Rahmetli hocam çaresizlik içinde ellerini açarak “Orhan elimizden ne gelirse onu yapacağız” dedi. O zaman sordum; “Hocam teşhisiniz nedir?” diye…

Rahmetli hocam çok net konuştu; “Dalak rüptürü” dedi. Ben de o zaman; “Hocam lütfen söyleyeceklerimi ukalalık olarak kabul etmeyin, beni siz yetiştirdiniz ve hocamsınız. O zaman hastayı hafif bir lokal anestezi ile açın. Gerçekten dalak rüptürü çıkarsa, hastanın karnında başka bir problem yoksa hastanın karnından kendi kanını alıp, tekrar kendine verelim” dedim.

Hocam tereddüt etti ve; “olur mu..?” diye sordu. “Hocam başka çaremiz var mı…?” diye sordum. “Yok… O zaman bu şansı kullanalım hocam” dedim.

Hocam “peki” dedi ve laboratuardan hemen 2 adet kan şişesi (O zaman kan şişeleri cam idi) istedik.

 

ŞİŞEYİ BİLE ÖZEL İZİNLE ALABİLİDK

Bu sefer karşımıza rahmetli hocam Edip Yazan çıktı… Beni telefona çağırttı ve bana “Sen eski köye yeni adet mi çıkarıyorsun…?” dedi ve kan şişesini veremeyeceğini, şimdiye kadar böyle bir uygulamayı ne duyduğunu ne gördüğünü söyledi… Ben yine de ısrar ettim. Başka çaremizin olmadığını, bu şansı iyi kullanabilirsek ve gerçekten hasta açıldığında “dalak rüptürü” çıkarsa hastayı kurtarabileceğimizi söyledim.

Israrım üzerine bana “sorumluluğu tarafıma ait olduğuna” dair bir belge imzalarsam 2 şişe verebileceğini söyledi rahmetli hocam. Kabul ettim… Hemen 2 şişe aldık ve “mesuliyet” belgesini imzaladım.

Rahmetli hocam çok hafif bir lokal anestezi ile hastanın karnını açtı (batını)… Batın kan dolu idi diğer organlarda hiç problem yoktu. Kanı alabilecektik. Nitekim de öyle oldu… Operasyon aletlerinin içinde bulunan metal bir tasla hastanın karnından alınan kanları daha önce ağzını açarak beklettiğimiz sitratlı kan şişelerine koyduk. Süratle de hastaya vermeye başladık.

 

TAM 8 SAAT BALON SIKTIM

Dünyada en güzel şey ağır bir hastanın nabız ve tansiyonunu, kalp seslerini alabilmek. Hele hele olumsuz koşullarda had safhada ise bu söylediklerim çok daha farklı bir anlam kazanıyor.

Kan verilmeye başladıktan sonra hastamızın nabzı netleşmeye, tansiyonu çıkmaya, kalp sesleri daha farklı alınmaya başladı. Bu arada hocam da çok süratli bir şekilde dalağı alarak operasyonu sonlandırdı. Hastamız normale dönmeye başlamıştı.

Ekip olarak sevinçten uçuyorduk. Bunca yaşananlara beklemediğimiz bir olay ilave oldu; hastamız spondan (kendi kendine) solunuma geçirilemiyordu. Oldukça zorlanıyordum. Tam 8 saat balon sıktım ve hastamız kendi solumaya başladı…

 

HASTAMIZ İLE SON BİRKAÇ YIL ÖNCESİNE KADAR GÖRÜŞÜYORDUK

Başta hocam Op. Dr. Kamil Özgür olmak üzere tüm ekip bir can kurtarmanın sevincini ortak yaşadık. Bu olay 1972 veya 1973 yılında o zaman “Kocatepe” gazetesinde yayınlandı. İnanmayanlar olabilir diye yayından bahsettim.

Rahmetli Şükrü (Küçükkurt) abi haber yapmıştı Kocatepe’de. Bu konu ile ilgili haber Kocatepe Gazetesinin arşivinde vardır mutlaka…

Hastamız Şükrü Bey ile son birkaç yıl öncesine kadar görüşüyorduk. Birkaç senedir göremiyorum. Yaşıyorsa Allah uzun ömürler versin. Hakkın rahmetine kavuşmuşsa mekanı cennet olsun.

Sevgili okurlarımız;

Buna benzer ve yaşanmış olayları zaman zaman “sağlıkta anılar” başlığı altında yayınlayacağım.

Şen ve esen kalınız.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum