phishing
Orhan DURAK

Orhan DURAK

DURAKTAKİ ADAM

Sağlıkta Anılar

Öncelikle 2016 yılının okurlarımıza kutlu olmasını, sağlık ve mutluluk içerisinde bir yıl geçirmelerini diliyorum.

Değerli okurlarımız;

Sağlık mesleğini seçtikten sonra eğitime başladığım 1964 yılından bu yana çalıştığım sürelerle birlikte (halen kendi iş yerimde de çalışmaktayım) tam 51 yıl geçti. Bu sürecin 32 yılını Hastanelerdeki çalışma yıllarım olarak geçirdim. Dile kolay yarım Asrı geçen ve halen devam eden bir çalışma hayatı…! Bu süreçte her kamu görevlisi gibi takdirde, tenkit de aldım. Ancak yine çalıştığım sürede birileri takdir etsin diye değil, vicdanımın sesini dinleyerek zaman zaman insanüstü hizmet verdim. Gece gündüz demedim.

Çalıştığım yıllarda acı tatlı birçok anılarım olmuştur. Bugünden başlayarak zaman zaman güldüren, bazen de düşündüren anılardan bahsedeceğim. Aynı bugünkü yazdığım gibi…

 

3 TANE OLACAKTI

Yıl 1968… Afyon Sağlık Koleji son sınıf öğrencisiyim. Rahmetli Op. Dr. Fethi Süldür hem Devlet Hastanesi Baştabibi hem de bizim okulun yeni Afyon Sağlık Kolejinin müdürü. Son derece sert, disiplinli ve gülmeyen yüzü ile çok çalışkan bir insandı.

Son sınıf olduğum için haftanın hemen hemen 4 günü hastanede servislerde tatbiki eğitim ile geçiyor. Baştabibin talimatı ile Ameliyathanede çalışıyorum. Benden başka öğrenci yok ve tekim.

O yıllarda malzeme, ilaç ve teknoloji yönünden “yokluk yılları” olmasına rağmen yine de çok ameliyat yapılıyordu. Hastaları uyutmak için eter kullanılıyordu ve narkozu hademeler veriyordu. Hocam Fethi Süldür hastanede tek Genel Cerrah idi. Genel Cerrahinin o günkü anlamı olan Operasyonları yapabiliyordu. (kırıklar, sezaryen, böbrek taşı vs gibi.)

Ameliyat günü büyük vakaları yaptıktan sonra operasyonların sonunda küçük vakaları alıyordu. (Tırnak çekme, yabancı cisim çıkarma, alçıya alma vs gibi.)

Yine böyle ameliyatların çok olduğu bir gün son vaka olarak orta yaşlı bir kadın alındı masaya… Her zaman olduğu gibi hizmetliler hastayı uyuttular. Rahmetli hocam Fethi Süldür hastanın alnına bisturi ile bir insizyon (kesik) yaptı ve arkasından bu kestiği yere 3-4 dikiş attı. Ne olduğunu kimse anlayamadı. Uyandırılan hasta koğuşa yatağına gönderildi. Hasta sedyeye koyulduğunda yanına da bir kavanoz koydu hizmetliler. Merak edip baktım, kavanozda 2 adet canlı kurbağa vardı.

Hasta koğuşa gittikten bir müddet sonra o tarafa doğru koşuşan hizmetliler oldu. Hastanın yattığı koğuştan bazı konuşmalar geliyordu. Fakat tam anlaşılmıyordu. Merak ettim ben de gittim. Hasta uyanmış bas bas bağırıyordu; “kurbağalar 2 değil 3 olacaktı” diye! Personel hastayı teskin için “doğru 3 olacaktı, herhalde çamaşırların içine düşmüş çamaşırhaneye gitmiştir, gidip bulalım sen merak etme” dediler.

Eski hastanede arka tarafta (daha sonra trafik hastanesi yapılan yerde) bir havuz vardı. Etrafında kurbağalar, yılanlar eksik olmazdı. Hademeler hemen oraya gidip 1 kurbağa daha temin ederek hastaya “hacı abla 3’ncü kurbağayı da bulduk, bak kavanoza koyuyoruz” dediler ve kavanoza koydular. Böylece kavanozda kadının söylediği 3 kurbağa oldu. Hastanın o anki yaptığı duaları hâlâ işitir gibiyim…!

Tabi merak etim ve sordum; “böylesine bir operasyon ne amaçlı yapılmıştı…?” Anlatıldığına göre; Hasta başındaki ağrılar nedeniyle yıllardır doktor doktor dolaşıyormuş. Ancak bir türlü ağrıları giderememişler. Hasta ise son zamanlarda beynimde 3 tane kurbağa olduğunu ve ağrıyı onların yaptığını söyler olmuş. Sahipleri bu işten kurtulmak için hastayı Op. Dr. Fethi Süldür’e götürmüşler. Psikolojik olan bu vakayı rahmetli hocam “hallederiz, sen merak etme ben o kurbağaları beyninden çıkarırım” diyerek yatırmış.

Hocam operasyonu yapacağı günün sabahı da ameliyathane personeline arka havuzun civarından birkaç kurbağa yakalayıp kavanoza koymalarını söylemiş. Onlar da o anda 2 adet temin etmişler. Tabi daha sonra sayı 3’e çıkarıldı.

Daha sonra öğrendim ki hastanın tüm baş ağrısı şikayetleri geçmiş.

 

KISKANÇLIK…!

1973-1974 YILI Futbol sezonu idi. Bahar gelmişti, sanıyorum mayıs ayı falandı. Günlerden Pazar ve Afyonspor-İzmir Ülküspor maçına gideceğim. Afyonspor’un durumu çok kötü… Düşmemek için oynuyor. Başkan ise eşi bulunmaz bir insan olan Op. Dr. Kamil Özgür. Talebelik yıllarımda “Ameliyathane Tekniği” dersime giren hocamın daha sonra Narkozcusu olmuştum. Bu değerli insan 1967 Afyonspor’unun son başkanıdır ve sigorta primleri, vergiler gibi yıllardır ödenmeyen paraları ödemiş ve kahrından mide kanseri olup vefat etmiştir.

Çok iyi bir cerrah olan, Op. Dr. Kamil Özgür iyilik timsali bir insandı. Allah rahmet eyleye…

Tam maça gitmek üzereyken hastanenin acil aracı ve şoförü geldi. Şoför, “Orhan abi acil var hastaneden bekliyorlar” dedi. Allah biliyor ya söylene söylene arabaya bindin ve hastaneye gittim. Tek teknisyendim ve Cumartesi-Pazarım falan yoktu. Nonstop 24 saat görevliydim.

Hastaneye intikal ettikten sonra süratle Ameliyathaneye çıktım ve bir süprizle karşılaştım. O gün hayat memat maçı olan Afyonspor’un en önemli futbolcularından ve İzmirli olan Ahmet Ok, ameliyat önünde bekliyordu. Oldukça heyecanlı idi… Merakla sordum; Hayırdır Ahmet burada ne yapıyorsun, bugün çok önemli bir maç var…? Ahmet; “Orhan abi İzmir’den baldızım gelmişti. Benim bir şeyden haberim yok eşim, kardeşini benden kıskanmış ve bir kutu hap içip intihara teşebbüs etmiş, seni bekliyorlar ameliyata alacaklar” dedi. Dondum kaldım. Bir kişi hap içiyor ve ameliyata alınıyor. Tabi bana biraz garip geldi. İçeri girdiğimde gerçekten ekip hazırdı ve beni bekliyorlardı. Operasyonu yapacak olan ise rahmetli hocam Kamil Özgür’dü. Doğruca ona gittim ve sordum; “Hocam özür dilerim ama hap içen bir hastaya biz cerrahi olarak ne yapacağız” dedim. Rahmetli hocam acı bir şekilde tebessüm ederek, “Orhancığım olay bildiğin gibi değil… Hasta evde fenalaşınca hastaneye acile getirmişler. Nöbetçi Doktor Cemil Aykut (Rahmetli dâhiliye uzmanı) hastanın midesi yıkanması için hastayı dahiliye servisine göndermiş. Buraya kadar yapılan işler normal. Esas problem dâhiliye servisinde oluşmuş” dedi ve ekledi; “mideyi yıkayacak olan hemşire ve hizmetli personel hastaya foşer sondasını yutturmuşlar. Dışarıda kalan uca huni takıp oradan su takmaları gerekirken bunu yapmayıp, sondanı ucunu musluğa takıp suyu açmışlar. Akılları sıra mideyi kolay yıkayacaklarmış tam tersine fazla su verdikleri için mideyi patlatmışlar, onu düzelteceğiz.”

Dondum kaldım. Güler misiniz ağlar mısınız? Ama olan olmuş… Bize hastayı kurtarmak kalıyordu. Biz de onu yaptık… Operasyon ile midenin yırtılan bölümü dikilip, tamir edildi.

Operasyon sonrası hocam beni çağırdı ve “Orhan şu Ahmet ile sen görüş, eşinin içtiği haplar mide duvarına yapışmış, onları ameliyatla kazıyıp çıkardık” deyiver dedi.

Öyle de yaptım. Hastamız kurtuldu. Ahmet’in bol duasını aldık. Ancak Afyonspor küme düştü. O’nu kurtaramadık.

 

BEN DE CENNET KUŞU…

60’lı yıllar. Afyon Sağlık Müdürü rahmetli Dr. Mehmet Devletkuşu. Çok asabi katı bir bürokrat. Sağlık Müdürünün makam odası önünde devamlı, körüklü çizme giyen bir polis bulunurdu. Sağlıkla ilgili birimler O’nun ziyaretlerinden pek hoşnut olmazlardı. Zira ziyaret ettiği birime bir eksik bulursa yandı oradaki görevliler. Bir anlamda fırçalamadık kimse bırakmazdı.

Telefon ile aradığı birimlere kendini tanıtırken, “Ben Doktor Devletkuşu” derdi.

Yıl 1965. Eski Devlet Hastanesinin giriş kapısı yanında kalorifer radyatörü var. Üzerinde hastanenin tek ulaşımı olan 1688 nolu telefonu var. Hastanede o yıllarda santral yok. Bir görevli bu telefonun başında bekliyor ve dışarıdan gelen telefonları bir düğmeye basarak ilgili yere bağlıyor. Dedim ya yokluk yılları.

Bir gün buradaki görevli hastane içinde bir yere gider ve o yıllarda görevli olan rahmetli Pansumancı Arif’i telefonun başına bırakır. Arif mesaiye yeni gelmiştir ve alkollüdür. Arif burada beklerken telefon çalar. Telefon ahizesini kaldıran Arif’e hitap eden kişi; “Ben Doktor Devletkuşu” der.

Arif birilerinin kendi ile kafa bulduğunu sanarak cevap verir; “Ben de cennet kuşu…”

Rahmetli Devletkuşu adeta çıldırır ve soluğu hastanede alır. Kimdir bu telefona çıkan? Ortalığı birbirine katar fakat öğrenemez o “cennet kuşu”nu…

Her ikisinin de mekanları cennet olsun.

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Seda Çobanoğlu
    4 yıl önce
    Ben Dr. Fethi Süldür 'ün kızı Seda Süldür Çobanoğlu yazınız tesadüfen elime geçti büyük bir heyecan ve mutlulukla okudum. Çok teşekkür ederim kendim ve ailem adına . Babam gerçekten çok değerli bir doktordu. Gerçi o zamanki hekimler değerliydi bir bakış, karına iki parmak vurmaya teşhis koyup tedavi ederlerdi. Şimdi doktorların eli hastaya değmiyor bile. Hastalar teknoloji kurbanı oldu maalesef. Madden ve bedenen yıpranıyoruz. Saygılarımla