Eterle hasta uyutmaktan bugünlere
Dün bir arkadaşım uğradı, annesi AKÜ Üniversite Hastanesinde ciddi bir operasyon geçirmiş, iafadesine göre de başarılı bir müdahale olmuş, ailecek çok mutlu olduklarını ifade etti. Ancak kafasına takılan bazı şeyleri de bana sorup öğrenebileceğini düşünmüş. Sorduğu ve merak ettiği birtakım şeyleri dilimizin döndüğünce anlattık, fakat kafasına takılan bir konu vardı esas sorun oydu; annemi ameliyat ediyorlar, neden benim imzamı alıyorlar” diyordu. Daha önce de bu konu ile ilgili sorulara çok muhatap olduğum için arkadaşımın da aynı anlamda soru sorması beni şaşırtmadı.
HASTA SAHİBİNDEN İMZA ALINMASI ZORUNLU MU?
Değerli okurlarımız; operasyon öncesi hasta sahiplerinden veya hastanın kendinden "operasyonu kabul ettiklerine dair " imza alınması yasal zorunluluktur. Eğer hasta veya yakınları imzadan imtina (kaçınıyorlarsa) ediyorlarsa operatör o vakaya müdahale etmez. Dünyanın en büyük cerrahı olsun isterse, vakanın akıbetinin ne olacağını kimse kestiremez. Operasyonda olabilecek bir aksilik sonrası doktor ve hasta yakınları karşı karşıya gelebilirler. Aslında bu yapılan imza alma işlemi olası bir aksilikte doktor için bir emniyet sübabıdır.... Zira operasyon öncesi attırılan imza doğabilecek muhtemel aksiliklerin hasta ve yakınları tarafından baştan kabullenildiği anlamına gelir. Hiçbir cerrah hastasının olumsuzluklar yaşamasını istemez ve hastasının sağlığı için tabiri caiz ise canını paralar.
DANA GÖZÜ....!
Değerli okurlarımız;
1960’lı yıllardayız ve Afyon Sağlık Kolej'inde okuyorum. O yıllarda Devlet Hastanesi ameliyathanelerinin zeminleri düz mozaik. O yılların teknolojisi öyleydi. O yıllarda Baştabip Op. Dr. Fethi Süldür idi ve anormal disiplinli biriydi... Üstelik çok da iyi bir genel cerrahtı. Çeşitli defalar ameliyathane zemininden hoşnut olmadığını bizzat kendi ifadelerinden biliyordum. Stajlarımı ameliyathanede yaptığım için çok konuya vakıf oluyordum. Rahmetli hocam ameliyathanelerin tabanını beyaz mermer yaptırmak için hayırseverliği ile Afyon'da gönüllerde taht kuran rahmetli Bekir Ürey'e (Gacanın Bekir Amcaya) başvurur. Rahmetli Bekir Amca, çok kısa sürede ameliyathanelerin zeminini Afyon Beyazı denilen mermerle yaptırarak muhteşem bir görüntü sağlar. Zaten Bekir Amca, o dönemde Afyon'un en önemli ve en büyük mermercisidir. Ameliyathaneler için yaptığı iş sıradan bir iştir...
1971 YILI ÖNCESİ ANESTEZİ TEKNİSYENİ BİLE YOKTU
Değerli okurlarımız; hani bazen kötü giden bir olay sonrası “Kader ağlarını örmüş" deriz ya..! Burada da aynı akıbetli bir olay yaşanır, mermerler döşendikten bir süre sonra..! Nedir bu olay..? Yazımın başında da söylediğim gibi, rahmetli Bekir Amca, çok hayırsever bir insandır. Küçük yaşlarda bir kız çocuğunu evlat edinir. Kızımız büyür 15-16 yaşlarına gelir. Ancak Bekir Amca ve eşini anne-baba bilmektedir. Zaten Bekir Amca da kızı diğer evlatlarından farklı tutmamakta, öz evladı gibi sevmekte ve bakmaktadır. Bu mermer döşeme olayından kısa bir süre sonra evlatlık kızımız rahatsızlanır ve hastanede yapılan tetkikler sonrası apandisit teşhisi ile operasyon yapılmak üzere yatırılır. O yıllarda Devlet Hastanesinde bırakın anestezi uzmanını, anestezi teknisyeni bile yoktur. Zaten hastaneye 1971 yılında ilk gelen anestezi teknisyeni benim. Benden öncesinde hizmetliler bu işi yapıyorlar ve hastalara damla ile açık eter veriyorlardı.
BEKİR AMCANIN YIKILDIĞI AN
Rahmetli hayırsever Bekir Amcanın evlatlığının apandisit ameliyatı için hastane adeta seferber olur. Evlatlık kızımız daha kısa bir süre önce babalığı tarafından zemini mermer döşenen ameliyathaneye alınır ve operasyona geçilir. Kızımızı Mustafa isminde bir pansumancı uyutmakta, narkoz vermektedir. Çünkü rahmetli Mustafa Abi, onca pansumancının içinde bu işi en iyi yapanların başında gelmektedir. Ameliyat başlar, bir müddet sonra hastanın göz bebekleri büyümeye, solunumu yavaşlamaya başlar. Mustafa tedirgindir... Daha fazla duramaz ve operasyonu yapan cerrah abimize “Len toktur bey! Hastanın göz karaları -bebekleri- dana gözü gibi oldu böyüdü” der. Ameliyatı yapan cerrahımızın adeta kanı bedeninden çekilir. Ameliyatı bırakıp hastayı tekrar hayata döndürmek için insanüstü bir müdahalenin içine girerler. Fakat çok geç kalınmıştır, hasta çoktan kaybedilmiştir. Çabalar yetersizdir... Olayı bir müddet kapıda bekleyen Bekir Amcaya söyleyemezler. Ancak Bekir Amca, bir şeylerin ters gittiğinin farkındadır. Sonunda durumu Bekir amcaya anlatırlar. O heybetli dev gibi adam adeta yıkılır, uzun süre kendine gelemez... Ancak bir müddet sonra gerçeği kabullenmek zorunda kalır. Fakat bu olay Rahmetli Bekir Amcayı adeta yıkar, yerle bir eder, çok fazla yaşamaz ve hakkın rahmetine kavuşur. Yine buna bir olayı daha anlatacağım;
TIRNAK ÇEKERKEN ADAM ÖLÜR MÜ?
Elbette ölür... Sanıyorum 1965 yılı falandı. Genel cerrahi polikliniğinde stajyer öğrenciyim. Hocam, rahmetli Fethi Süldür, nefes almamacasına hastalara bakıyor. Bitecek gibi değil derken, pansumancı Muharrem Abi, “Başhekim Bey, geçen hafta gördüğünüz ve ilaç yazdığınız tırnağı çekilecek son hastamız geldi” dedi. Başhekim Bey de "Muharrem, hastayı uyut, tırnağı çekelim” dedi. Muharrem Abi, hastayı yatırıp burnuna bir maske koyup chlor detyl ile uyutmaya başladı. Hasta uyuduktan sonra, damla etere geçecekti Muharrem abi...! Hasta tepinirken etere de geçti pansumancı abimiz. Heyhat! Hastamız uyudu ama bir daha uyanmamak üzere..!O günleri düşünüyorum, bu günlerimize şükrediyorum.
DOĞUMEVİ AÇILDI
Tarihi tam olarak hatırlayamıyorum. Muhtemelen 1975 veya 76 yılının mart-nisan aylarından biriydi. Uzun süredir inşaatı devam eden Zübeyde Hanım Doğumevi tamamlanmış, hizmete açılacaktı. O güne kadar doğum, bir servis şeklinde eski Devlet Hastanesinin orta katında, sağ tarafta birkaç koğuş ile hizmet veriyordu. Ancak yetersizdi. Açılacak hastane Afyon'daki çok büyük bir eksiğe cevap vermiş olacaktı. Ancak hastane açılmadan önce bir başhekim krizi yaşandı. O dönemin Devlet Hastanesi Baştabibi Dr. Abdullah Aydın, “Her hastaneye baştabibe gerek yok, doğumevi hizmetini devlet hastanesine bağlı yürütmelidir” diyordu. Ancak tüm siyasi gücüne rağmen teklifi kabul görmedi ve Jin. Opr. Dr. İbrahim Bitik doğumevine baştabip olarak atandı.
AYDIN’IN AMELİYAT İNADI
Açılış günü geldi çattı ve doğumevi görkemli bir törenle açıldı. Bütün ajanslar Afyon Zübeyde Hanım Doğum ve Çocuk Bakımevi Hastanesi'nin modern cihazlarla donatılmış olarak hizmete girdiğini öğle haberlerinde tüm Türkiye'ye duyurdular. Ancak hastanenin sayılamayacak kadar çok eksikleri vardı. Bir defa ameliyat masası ve anestezi cihazı yoktu. Nitekim açılışın yapıldığı ilk günün akşamı kriz patlak verdi. Köyden gelen bir hasta sezaryen ile doğum yaptırılacaktı. Ancak doğumevinin mevcut şartları ile bu mümkün değildi. Durumdan haberdar edilen Devlet Hastanesi Baştabipi Rahmetli Dr. Abdullah Aydın, kendi hastanelerinde yapsınlar diyerek devlet hastanesinde operasyona müsaade etmiyordu. Kendisini telefon ile arayarak zorla ikna ettim ve operasyonu gerçekleştirdik. Dr. Aydın'ın şartı gereği operasyon sonrası hasta bir sedye ile doğumevine nakledilerek ameliyat sonrası bakımına orada devam edildi. Rahmetli Dr. İbrahim Bitik'in kapı kapı dolaşarak topladığı teberrular ile hastanenin ihtiyaçlarını giderdiğini bugünkü gibi hatırlıyorum. Hele hele o ilk gece bin bir meşakkatle yapılan ameliyat sonrası daha hasta uyanmadan yarı uyur vaziyette sedye ile yağan sulu kar yağışı altında doğumevine naklini hiç unutmadım.
Sağlık teşkilatı bana göre bugün altın çağını yaşamaktadır.
YORUMLAR