İstihbarat Faaliyetleri
Buraya kadar anlattıklarımızdan sonra, Büyük Taarruza başlamadan önce,
yapılan istihbarat çalışmalarıyla ilgili birkaç detayı yazmamak, o büyük insana ve emek
verenlere haksızlık olur sanırım. Çünkü istihbarat faaliyetlerinde bulunurken halk
tarafından düşmana yardım yataklık ettiği için dışlanan, infaz edilenler olduğu gibi,
savaş sonrası linç girişiminden bizzat Atatürk’ün talimatıyla kurtarılanlar vardır.
Bugüne kadar bu konuda az da olsa yapılmış çalışmalar vardır ama ne yazık ki
“yeterli değil” seviyesinde bile değildir. Genellikle çok bilinen 15 civarında kurulmuş gizli
teşkilatlardan bahsedilir. Ancak bunun çok ötesinde muhteşem faaliyetler olmuştur.
Atatürk’ün teşkilatçılıkta da nasıl bir deha olduğunu anlamak için bu konu çok
önemlidir.
İstihbarat faaliyetleri sadece İstanbul gibi büyük şehirlerde değil, Anadolu’nun
işgal altındaki hemen her köyüne kadar her yerdedir. Bu faaliyetler içinde, hamallardan
ağalara, çocuklardan kadınlara, saraya kadar her gruptan ve her yaşta vatansever
İşgal altındaki yerlerde şehirlerden köylere kadar, özellikle bölgenin
zenginlerinin, imam ve müftülerinin, ağalarının başında olduğu yerel teşkilatlar
kurulmuştur. İleriki bölümlerde bahsi geçecek olan Haydar Ağa, Afyon’un küçük bir
köyündedir ve Süvari Kolordusunun Ahır Dağlarını aşmasında büyük payı vardır.
Büyük Taarruz öncesinde, özellikle işgal altındaki kırsal kesimdeki istihbarat
faaliyetleri büyük önem taşımıştır. Bu faaliyetler sırasında ihanete uğrayıp şehit edilen
ve unutulan(!) 18 köylü Kocatepe’nin eteklerinde sessizce yatmaktadır. (05-01)
İhanet bu topraklarda, kahramanlık kadar çok ve yaygındır. Bu durum diğer
ülkelere göre Anadolu’da istihbarat faaliyetlerini çok daha zor hale getirmiştir. Bu
yüzden, Büyük Taarruz planını bırakın, taarruz niyeti bile gizlenmek zorunda kalınmıştır.
Hatta bu gizlilik sadece düşmana ve halka yönelik değil bizzat taarruzu icra edecek
birliklere varıncaya kadar genişletilmiştir. Yani, askeri birlikler bile taarruzu son anda
öğrenmiştir.
Bu kırsal bölge istihbaratları doğrudan Atatürk’e gelir. Elde edilen bilginin
iletilmesi ise gizli yazıyla yapılmıştır. Gizli yazı, kâğıtta normal olarak görülmeyen ama
ateşe tutulduğunda ortaya çıkan yazıdır. Kâğıda limon suyu, sirke, hatta idrar ile
yazılırsa yazılar görülmez. Bu notlar ve bilgiler, pişirilirken içine özel bir oyuk yapılarak
pişirilen ekmeklerin içinde taşınırdı.
O dönemde kâğıtların beyaz olmadığını, sarı saman kağıt dediğimiz cinsten
olduğunu da not olarak eklemekte fayda var.
Bu konu öyle ilginç bir detaydır ki, o günlerdeki toplumun perişanlığını çok açık
şekilde gösterir. Şöyle ki, halk okuma yazma bilmediği için doğal olarak yanında kâğıt
taşıma lüksüne de sahip değil. Zaten vatandaşın o kâğıdı alacak parası bile yok. Kâğıdı
bırakın evinde kutsal kitabı bile yok. Yani yapılan aramada bulunacak her kâğıt
parçasına el konuluyor. Bu yüzden gizli bir deliği olan özel ekmekler yapılmıştır.
Öyle “Dedemizin mezar taşını okuyamıyoruz” falan laf salatası…
Bir diğer önemli istihbarat faaliyeti ise subayların köylü ve özellikle çoban
kılığında taarruz hattı bölgesinde görevlendirilmesidir. Milli Mücadeleyi destekleyen
ağaların desteğiyle bölgeye geçen subayların çoğu aylarca dağlarda çobanlık yapmıştır.
YORUMLAR