SAİT KARADUMAN

SAİT KARADUMAN

KONUŞUYORUM

Bu kez engel olmayalım…

Yılın hemen hemen 365 günü ayrı bir özelliği beraberinde getiriyor.

Kimisinde iyi ve güzel şeyler hatırlanıyor, kimisinde ise ders almamız gereken konular. Üzüntülü günlerimizi de hatırlamak yine bu günlerin içerisinde değil mi?

3 Aralık Dünya Özürlüler Günü…

Bu gün de bir takım etkinlikler düzenlenecek ve engellilere engel olunmaması konusunda konuşmalar yapılacak. Tabii bunun yanı sıra engelliler için bugüne kadar neler yaptığı açıklayan siyasi ve idarecilerimizin güzel sözleri yer alacak.

Birçok etkinliğe katılıyoruz ve olan bitenleri de sizlere aktarmaya çalışıyoruz.

Engelliler haftası olsun veya ne bileyim diğer günlerde olsun düzenlenen etkinlikler başta protokol üyelerini ziyaret ederek başlanıyor.

Yani Vali ziyaret ediliyor ve sıkıntılar veya olması gerekenler anlatılıyor yardım isteniyor.

Belediye Başkanı ziyaret ediliyor ve yine aynı konular orada da tekrar ediliyor.

Engelli kardeşlerimizin kimisi yürüyemiyor, kimisi göremiyor… Bunların fazla detayına girmek de istemiyorum.

Diyeceğim o ki bu kardeşlerimiz her yıl kendi özel günlerinde Vali, Belediye Başkanı kısacası protokol ziyaretleri yapıyorlar.

Ben de diyorum ki; Bu sene köklü bir değişiklik yaparak, Vali ve Belediye Başkanı veya diğer birim amirleri 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde Engelli kardeşlerimizi ziyaret etse, nasıl olur?

Bence harika olur…

Gelin bu yıl bu engelli kardeşlerimizi ayağınıza gelmelerini beklemek yerine biz onların ayağına gidin.

Kimse engelli olmak istemez, kaldı ki bizlerin yarın bir engelli olmayacağına kim garanti verebilir ki?

 

***

 

Yine Dünya gündemindeyiz. G-20 için bazı basın kuruluşlarına sansür uygulanması, dünya basınını ayağa kaldırdı. Tüm büyük yayın organları, G-20 zirvesini değil, sansürü manşetine taşıdı.

 

***

 

Bana iyi geldi sana da gelir…

 

Havaların iyiden iyiye soğuduğu şu günlerde grip salgını da baş gösterdi.

-Aman bana yaklaşma, üzerinize afiyet biraz üşütmüşüm de…

-Ya hiç sorma geçenlerde ben de üşütmüşüm, ama arkadaşın tavsiyesiyle bi ilaç aldım şıp diye kesti…

-Hadi ya ne ilacıymış bu…

….

….

Bu konuşmaları bugünlerde çok duyacağımız gibi kendimiz de söylüyoruz maalesef. Öyle değil mi?

Doktora bile gitmeden ilaç alıp kullanan tek millet biz olsak gerek.

Niye gidip bir de muayene parası verelim ki değil mi? Arkadaşa iyi gelen bana da iyi gelir… Annem dediyse doğrudur o ilacı alayım…

Bunların yanı sıra bir de aktarlarımıza akın akın gidişler var.

En azından bunlara biraz mantıklı yaklaşabiliyoruz çünkü doğal ilaç oldukları için.

Orada da neyi alıp nasıl kullanacağını bilmeyen birçok insanımız var. Aktar ne verirse nasıl kullan derse aynen öyle yapanlarımız çok…

Doktorun verdiği ilaç prospektüs yani Türkçesiyle tarife bilgileri uzun uzun okuyan insanımız, bu ilacı başkası tasvip edince bunlara bile gerek duymuyor.

Aman siz siz olun birilerinin tavsiyesiyle ilaç kullanmayın, kullandırmayın.

 

***

 

Gör ey vatandaş bak ben veriyorum amaa…

 

7 Haziran seçimlerine kadar şunları yaptık, bunları yaptık diyerek oy toplayan iktidar partisi, 1 Kasım seçimlerinde yaptığı söylemlerle oyunu artırarak yeniden iktidar oldu.

Söylemlerin başında milyonları ilgilendiren asgari ücretin 1300 TL’ye çıkarılması seçmenden karşılık buldu. Keza emekliler de sırada bekliyor. Haa Polislerimiz de bekliyor. Hani hukuka uygun mu değil mi demeden her denileni yapan Polislerimiz de beklemede…

Şimdi asgari ücretin 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren 1300 TL olması için iktidar partisi teklifte bulundu.

Karşısına ise işverenler çıktı.

Bunu böyle yaparsanız, işçi çıkışlarında artış olur, bizim maliyetlerimiz daha yükselir, bilmem ne bilmem ne…

Son durum bu.

Peki iktidar partisi işverene ne gibi yaptırım uygulayacak veya onlara yönelik yeni nasıl tekliflerde bulunacak belli değil.

Sanıyorum bir çıkış yolu bulunacak.

Bulunmazsa ne olacak dersiniz?

“Bakın biz 1300 lira olsun dedik ama kabul görmedi. Bizim bir suçumuz yok işte görüyorsunuz” denilecek.

Bu millet ne yapacak dersiniz?

Padişahım çook yaşa…

 

***

Evlilik bir kale gibidir. Dışardakiler oraya girmek için, içerdekiler de çıkmak için uğraşır dururlar. (Çin atasözü )

 

***

 

Sen ne işe yaradın?

 

Bir Bektaşi ile bir Hacı Osmanlı zamanında Ramazan ayında içki içerken yakalanırlar.

Kadı yaptıklarının cezasının ne olduğunu bilip bilmediklerini sorar;

Hacı af diler “şeytana uyduk kadı efendi” der ve Hacı’ya idam cezası verir.

Bektaşi’ye sıra gelir ve derki “Kadıefendi ben gayri-müslümüm bana oruç farz değil” der. Kadı Bektaşi’yi serbest bırakır.

Bektaşi kadıya sorar;

-Kadıefendi ben de şahadet getirsem Müslüman olsam arkadaşımı da bağışlar mısın?

Kadı efendi düşünür gavuru Müslüman yapmanın ona sağlayacağı sevabı hesap eder ve Hacı’yı da affeder.

Kadının huzurundan ayrıldıktan sonra Hacı şaşırarak Bektaşi’ye sorar;

-“Sen ne biçim adamsın be bir dinli oluyon bir dinsiz, sende iman yok mu bire münafık” deyip azarlar.

Bektaşi, “gavur oldum kendimi, Müslüman oldum seni kurtardım. Peki, sen ne işe yaradın?

 

***

 

Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer; kötülük yapanlar yüzünden değil, durup seyreden ve onlara ses çıkarmayanlar yüzünden. Albert Einstein 

YORUMLAR

  • 0 Yorum